Dün, 2017 Anayasa Değişikliği referandumu için oyumu kullandım. Oy sandığına kadar şeyi çok düzgün ayarlamışlar. Güvenlik, görevliler vesaire hepsi oldukça kibardı. Ancak oy verdiğim masada kimliğini aldıktan sonra imza atmadan bir giden adamın yarattığı karmaşa ile uğraşılıyordu. Öyle ki oyumu kullandıktan sonra imza atmaya gittiğimde, sandık görevlisi yanındaki arkadaşına bana oy pusulası verilebileceğini söyledi. Ben de benim oy attığımı gören adam da bir an "lan n'oluyor?" bakışı attık. Neyse, böyle küçük şeyler olabilir diyeyim geçeyim.
Ama kafama takılan bir başka bir şey var. Damgamı aldım, pusulamı aldım. Oy verme kabininde bir daha önüme baktım. Önümdeki kağıtta "Evet" / "Hayır" yazıyor. Sade, basit. Biraz düşününce ise saçma.
2017 Referandumu oy pusulası |
Son yıllarda demokratik sistemlerde yapılan seçimlerin en büyük problemi halkın neyi oyladıklarını bilmeden ya da bu konular hakkında yanlış bilgilere dayalı kritik kararlar vermesi. Bunun en bilindik örneği Brexit öncesi ayrılıkçı takımın "AB'ye vereceğimiz parayı sağlık sistemine vereceğiz" yalanı. AB'ye hibe ettikleri bütçeyi (AB'den aldıkları parayı ise hesaba katmaksızın) kocaman bir halk otobüsüne yazıp bunu nispeten fakir bölgelerde gezdiren ayrılıkçılar bunun sayesinde bir çok kişinin desteğini almış, referandumdan sonra ise iddialarını gerçekleştiremeyeceklerini televizyonda kabul etmek zorunda kalmıştı.
Türkiye'de zaten araştırmaya ilgi olmadığı için ve araştırılmış bilgiyi halka tarafsızca sunacak bir ana akım medya olmadığı için işler daha karışmış durumda. Son zamanlarda bolca yayınlanan referendum anketlerinin diğer sorularına da bir bakın. Halk, halen referendumun tam olarak ne getireceğini bilmiyor. "Evet" oyu vereceklerin büyük kısmı "Erdoğan'ın bir bildiği vardır", "hayır" diyenin de ciddi bir bölümü "Aman Erdoğan bir şey getirmiş, karşı çıkalım" düşüncesinde. Oy verilecek maddeleri birden fazla gözden geçirmeyen bu insanlar, kafalarına sadece bir kelime kodluyorlar: "evet" ya da "hayır". Oy kullanırken bile ne için oy kullandıklarını bir kez daha okumuyorlar. AKP, "köprü yaptık, tünel yaptık" diye gazı vererek anayasa ile ilgili hiçbir şeyi öne çıkarmadan seçmeninin aklına "evet"i yapıştırıyor. Yetkililer de bunun gerekli olmadığını düşünmüş. Oy pusulasını olabilecek en sade şekilde yapmış. Seçmene diyor ki "sen kafanı yorma kardeşim, bas geç".
Halbuki referandumları araştıran insanlar oy pusulasında yer alan soruyu oldukça önemser. Siyasetçiler de bu soruyu sade ama herkes tarafından anlaşılabilecek bir formata sokmak için çaba sarfederler. Mesela Brexit'teki oy pusulasına göz atalım. Bütün kampanya boyunca, bizdeki gibi "Leave" (Ayrıl) ve "Remain" (Kal) kelimeleri kullanılsa da pusulada kolaya kaçmayıp açık açık seçenekleri yazmışlar: Avrupa Birliği'nin bir üyesi olarak kal ya da Avrupa Birliği'nden ayrıl. Sen "Kal" ve "Ayrıl" kelimelerini bir kampanyada o kadar fazla tek başına kullanırsan, nereden ayrılacağın ya da nerede kalacağın geri plana düşer. Bu bilinçsizliği son anda kırmak için de referendumun sonuçları açık açık yazılmış. Bunun yanında referendumun konu başlığı kalın harflerle yazılmış. Soruda da seçenekler tekrardan uzun ve açık bir şekilde yazılmış.
Brexit oy pusulası |
Doğrudan demokrasinin merkezi İsviçre'de ise referendum olayı biraz daha farklı. İsviçre'de genellikle yılda bir kaç kere birkaç soru aynı anda seçmene soruluyor. Seçmen istediğine cevap verip istediğine vermiyor. Mesela Şubat ayında yapılan referendumda üç soru sorulmuştu. En çok tartışılan ilk soru şöyle sorulmuş: "30 Eylül 2016 tarihli üçüncü jenerasyon yabancıların vatandaşlık işlemlerinin kolaylaştırılması ile ilgili federal yasayı kabul ediyor musunuz?". İnsanlar da bu sorunun yanındaki boşluğa "Evet" ya da "Hayır "yazarak soruya cevap vermekte. Referendumdan önce ise insanların evine her iki tarafın da düşüncelerini anlatan materyaller yolluyorlar. İnsanlar da bunları okuyup kararlarını buna göre veriyorlar.
İsviçre referendum oy pusulası (Cevaplar maalesef SVP'ye göre, ilk soruya JA diyelim lütfen) |
Son dönem referendumlarına bakınca Yunanistan'da ilginç bir şey göze çarpıyor. "Evet" ve "Hayır" cevaplarının verildiği referendumlarda genellikle "Evet" hep önde yazılır. Bazıları bunun insanları etkilediğini iddia edebilir. Belki de bu nedenle İsviçre'de seçmen kendi yazmakta. Yunanistan'da 2015 yapılan (ama bağlayıcılığı olmayan) referandumda ise Çipras'ın savunduğu "Hayır", "Evet"in üstüne yazılmıştı. Referendumun bir diğer daripliği de referandum sorusunun iki Avrupa Birliği dökümanına gönderme yapması ama bu dökümanların ancak üst düzey ekonomistlerin anlayabileceği zorlukta teknik metinler olmasıydı.
BBC'ye göre tarihte daha problemli referendum oy pusulaları olmuş (Bazıları hakkında kısa bilgiler için: http://www.bbc.com/news/world-europe-33311422). Mesela 1978 tarihli Şili referendumu bu örneklerin en trajikomiklerinden. Soru şöyle sorulmuş: "Ülkemiz hükümetine yönelik uluslararası saldırıları göz önüne alarak, Başkan Pinochet'ye Şili'nin onurunu koruma çabasında destek veriyorum ve ülkenin kurumlaştırılma sürecinin hakim gücü olarak Cumhuriyet Hükümetinin meşrutiyetini tekrardan onaylıyorum." Referandum konusunun oldukça soyut bir destek olması bir kenara, "dış mihraklar" göndermesi ile zenginleşen bu soruya "hayır" yanıtı vermek oldukça zorlaşıyor. Pinochet bununla da yetinmemiş, "evet"in üstüne bir Şili bayrağı yerleştirirken, "hayır"ı daha aşağıya koyup üstüne siyah bir kutu koymuş. Bizimkilerin Şili'den öğrenecek çok şeyleri var belli ki. Yine de her şeye rağmen Şili, halkına bir soru sorabilmiş ve de Şili'nin %21.4'ü "hayır" diyecek cesaretini bulabilmiş. Bizim 1982 referendumunda nasıl bir sonuç çıktığını hepimiz biliyoruz.
Tarafsız Şili referendumu |
Yani en iyisinden en kötüsüne kadar bütün referendumda halka neyi oylayacağı en son anda bir kez daha hatırlatılıyor. Türkiye dışında. Bizde ise kafalara, hiçbir şey üstünde düşünülmeden, "evet" ya da "hayır" yerleştiriliyor. Oy anında bile düşünüyorsun: "ben evetçi miydim hayırcı mıydım?". Anayasadır, 18 maddedir, partili cumhurbaşkanlığıdır, her şey küçük bir detay oluyor.
"Ama bizde okuma-yazma bilmeyenler var" savunmasını ciddiye almıyorum. Yazılı bir metnin değişikliğini okuma-yazma bilemeyen birinin oylamasının garipliği ayrı bir konu başlığı. "Ama herkes iyi göremiyor, kim okuyacak o kadar yazıyı?" diyenler için ise oy pusulaları daha büyük olabilir cevabını verebilirim. Yerel seçimlerde çarşaf çarşaf oy pusulaları ile boğuşmayı çoktan öğrendik.
Aslında tüm seçmenler iki taraftan birini öcü olarak görmese, partizanlıklarını bir kenara bıraksa, medyada iki tarafın açıklamalarını dinleyebilse, daha da önemlisi demokrasinin temelini sarsacak konular yerine demokrasiyi nasıl daha iyiye götürebileceğimiz oylanabilecek olsa o kadar da fazla takmam bu konuya ama her şeyi "evet" ya da "hayır"a indirmekte daha büyük ölçekli bir sıkıntı var.