İlkokullu Alert

by 23:58:00

Biraz önce TV'de ilkokullu çocukları görünce aklımda kalan ilkokul anılarını yazayım da, bir gün unutursam buraya bakıp hatırlarım.

İlkokul başı:
İlkokula sıfır ağlama ile başladım. Biraz çekingenlik olsa da hiç problemim olmadı. İlk gün tanıştığım arkadaşla ilkokul bitene dek de en yakın arkadaş oldum. İlk gün halen gözümün önünde. Hoca bir kız bir erkek olarak oturtmuştu bizi. Yanımda da Beste diye bir kız. Hayatımda ilk iyi anlaştığım kız olsa da sömestrda İstanbul'a taşındılar. Önümde oturan çocuklardan biri de en iyi arkadaşlarımdan biri olmuştu. İlk gün kalorifer borularına tırmanan deli arkadaş ise sadece 5. sınıf değil, 8. sınıfa kadar sınıf arkadaşım olmuştu.

Çok ilginçtir, 5 sene boyunca kanka olacağım çocuklarla nasıl olduysa daha 1. sınıfta birbirimizi bulmuştuk. Fiş defterine fiş kesip koyarken, konuştuğumuz tek konu futbolcu kartlarıydı. Bir gün iki kişilik sıralara üç kişi oturunca ilk kez kuralları delmenin zevkini yaşamıştım. İlkokul tarihinin de ilk sunuculuğunu sınıftaki yerli malı haftasında yapmıştım. Sanırım ilk altıma kaçırmamı da tuvalete giderken yaşamıştım.

Çöp kutusu yanı:
İlkokulda çok önemliydi çöp kutusu. Kalem açalım diye gidip, iki saat muhabbet edip, hocanın kızmasıyla dönülürdü. Bir de hoca matematik sorusu yazınca tahtaya soruyu doğru çözenler tahta ve çöp kutusu arasında dururdu. İlkokulda yaşanılan en büyük adrenalin, soruyu hızlı ve doğru çözmek. Hep ben çözmek isterdim, ancak şimdi bakınca sanki kızlardan önce çözsem yeter diye düşünmüşüm gibi geliyor. Ha, bir kere de yine altıma yaptığım bir zaman, soruyu çözen grup olarak orada iken of ne kötü kokuyor muhabbetine çaktırmadan katılmayı öğrenmiştim.

Sınıfta şarkı söylemek:
Her okulda olur muydu bu acaba? Biz de çok olurdu, Ege ile birlikte Ayna'dan Ceylan söylediğimi hatırlarım. Dershanede ise (4. sınıfta dershaneye gittim, evet) Tarkan'dan Şıkıdım, 4. sınıfın ilk aşk dönemlerinde ise Kayahan'dan "Bir, ki, üç, dört, gözler Şampiyon" şarkısınnı söylemiştim ki bu son şarkı anımı silmek isterdim.

Beden eğitimi:
Bu ders ilkokul dersinin en süper dersi olsa gerek. Özellikle "Yağ satarım, bal satarım" oyunundan aldığım heyecanı halen arıyorum. Ya da plastik toplarla yapılan futbol maçları. Tenefüslerdeki kısa soluklu maçlardan sonra beden derslerinde büyüklerin olmadığı koca bahçede uzun soluklu maçların zevki muhteşemdi. Bir de kızlarla ilk kez elele tutulurdu, spor bahanesiyle. İlginç hislerdi.

Defter düzenleme, kaplama
İlkokulda hırslıydım, kabul. Her şeyde üst sıralarda olmak istiyorum, bu da kabul. Ancak cinsiyetimin getirdiği bir eksiklik var ki, istesem de başarılı olamazdım defter düzeninde. Her yeni ünitede, defterin bi sayfası yeni kapak olurdu. Kızlar her zaman övgü alırken, benimkisi modern sanat gibi kalırdı. Hoca kontrolünde bir kez utancımdan yere bişi düşmüş gibi yapıp hoca gidene kadar sıra altından çıkmadığımı bilirim. Ama çok güzel defter kenarı süsü yapardım, o kadar.


Küsme - barışma
İlkokul masumdur derler. Lord of the Flies okuyanlar bilirler ki çocuklar aslında o kadar masum değildirler. Özellikle bizde bir küslük yaşandı mı, oldukça uzun bir süre sürerdi. Ben bir arkadaşla neredeyse bir sene konuşmadığımı bilirim. Genelde bizim grupta her zaman küsen grupta ben olsam da, bir kez iki arkadaşım bana küsmüşlerdi. Halen hatırlarım yaşadığım şoku. Ancak 5. sınftı, sınıfta artık 3-5 kişiye bağlı değildik ve biri küserse başkasıyla dost olabilirdik.

Kız-erkek ilişkileri
1. sınıfta anı defterine, kalbin kadar temiz defteri bana ayırdığın için sağol diyen kızlar, 4. sınıftan itibaren, canavarlaşan bir karşı cins olmuştu. Ondan sonra ilişkiler çok gerildi. Kızlar kendi çaplarında bir grup olup, erkeklerle eski dostluk kalmamıştı. 5. sınıfta ise ilk kez motor kavramını öğrenmiştim. Erkeklerle konuşan bir kıza motor gibi bakılıyordu. Önceleri niye böyle diye sorgulasam da ortaokulda kızın gerçekten motor olduğunu duymuştum, üzücü.

Son olarak: Bir anı
Daha yazacak çok şey var da uykum geldi, ancak bir anı anlatayım.

İlkokul çocukları isterse 5. sınıfta olsun, yine de saftır. Sanırım 2. sınıftayken bir şey duymuştuk. Bizim ilkokul, görkemli sayılabilecek ancak eski bir binaydı. Bir tane de deney sınıfı vardı. Çok nadir deney yaptığımız ya da film izleyeceğimiz zamanlar girerdik. Sonra üst dönemlerden bir şey yayıldı. O odada Atatürk'ün ruhu varmış.

Şimdi böyle diyince saçma ama ben korkmuştum. Çünkü o sınıfta Sarı Zeybek'i izlemiştik. Yanlış hatırlamıyorsam, üst dönemdeki kızlardan biri giyinirken orda, gölge olarak Atatürk'ün silüetini görmüş, korkmuş. Bir dönem oraya çok kaygıyla baktık. Anneme de bahsettiğimi hatırlarım ancak annem yok öyle şey demek yerine bir şey dememişti. İçinden "he canım he" diyip geçiştirmiş olsa gerek.

Gerçi ben bir arkadaşımın Fifa'da sınıfı yaptığına, daha sonra benim maçta çıkan yangınla öldüğüme, sonra nerede gömülmek istiyorsun seçeneğinde Edirne olmasına rağmen Anıtkabir'i seçerek beni oraya, Atatürk'ün yanına gömdüğünü söyleyen ve yaklaşık bir dönem boyunca bunu sürdüren bir arkadaşıma da inanmışlığım vardır benim. Ne yapalım, bilgisayar yoktu, Fifa ilginç geliyordu, inanıyorduk, hayat.

Yazın kazandığım iki özellik

by 23:37:00
İnsanlar, zaman geçtikçe yeni özellikler kazanıyor. En azından benim için öyle. Yeni modam, alakasız insanlara benimle ilgili alakasız bilgiler vermek.

Millete kendim hakkında çok şey söylemeyi sevmiyorum. Sıkılıyorum öncelikle. Mesela hırsızlık olayını bir tek blog'a yazmıştım. Lakin ki geçen gün, daha ilk kez tanıştığım bir arkadaşımın staj arkadaşına hırsızın evden neler götürdüğünü anlattığımı farkettim. Bunu yazın, HTR hocama okuldan sonra uluslararası ilişkiler konulu yüksek lisans yapmak istediğimi anlatırken de farketmiştim. Büyük ihtimal, yazın evde tek başıma yaşamak sonucu gerçekleşen bir durum bu. Hele karşımdaki berber ya da herhangi bir esnaf olunca muhabbet daha da artıyor.

Ayrıca bazen Türkçe'yi çok kötü kullandığımı da bu yaz farkettim. Stajda günlük yorum yazarken, özellikle bayram öncesi 2,5 günde yazdığım raporlarda, kullandığım Türkçe rezalet. Çalışanlardan birinin "Türkçemiz kötü galiba" demesi üzmüştü beni. Ama sonra bir baktım, çok kötüydü be.

Bu da yazdığım şeyler faiz oranları, ekonomik göstergeler, dolar/tl gibi konular olduğu için olsa gerek. Cümleler düşük, imla hataları bol bol. Neyse ki dahi anlamına gelen de'yi halen düzgün kullanmaktayım. Elimde bir o kalmış gibi gözüküyor.

Şu an ise televizyonda protokol önünde tavşan giymiş ve hayatımda duyduğum en kötü çocuk şarkılarından biriyle kuyruklarını onlara doğru sallayan çocuklar var. Off, off
Blogger tarafından desteklenmektedir.