Benim meselem

by 19:42:00
Neden bir blog'um var? İnsanın bazen bir şeyler anlatası geliyor. Arkadaşların oluyor, onlara anlatıyorsun bir şeyler. Sevgilin oluyor, onunla paylaşıyorsun bir şeyler. Yeri geliyor, otobüste yanına oturan bir yabancıya da bir bakmışsın aileni anlatıyorsun. Ama işte her zaman yanında sevgilin olmayabiliyor. Ya da arkadaşların. Bazen kendi kendine konuşuyorsun - ki ben çok yapıyorum bunu. Yetmiyor. Adam tutamamış ya kendini, bağırmış kuyuya "Midas'ın kulakları eşek kulakları" diye. Bu blog da bir kuyu ve yazıyorum işte. Rahatlıyorum. Belki bir kaç kişiye rast gelir, göz gezdirir o kadar. Ben bunları yazıp rahatlıyorum.

Peki neden blog'um komik değil? Çünkü güzel şeyleri yanımdakilerle paylaşmayı seviyorum. Bazen onlara komik gelmese de gösteriyorum, rahatlıyorum. Ama güzel olmayan ciddi, ve hatta hüzünlü şeyleri ne kadar paylaşabilirsin arkadaşınla? Ben yapamıyorum. Bazen birtakım meseleler takılıyor kafama. Kimsenin meselesi olmayan şeyler, anlatmıyorum. Çevremdeki kimsenin de anlayacağını düşünmüyorum. Bu ne bir sitem, ne de bir hakaret. Ben de herkesi anlayamıyorum zaten. Bazı dertler, sorunlar bana sorunmuş gibi gelmiyor. Olabilir. En kötüsü de bir meseleni anlar dediğin birinin seni anlamaması olsa gerek. Sonra ver elini hayal kırıklığı.

İnsan yalnız bir birey sonuçta. Benim sevdiğim, birbirinden farklı onca şey var ki. Bir müzik zevkini paylaşmak için bir arkadaşa ihtiyacın olurken, bir film konuşurken başka arkadaş istiyorsun. Bazen de senin ruh ikizini arıyorsun, seninle her şeyi paylaşabilecek. Bulamazsın. Yaratmaya çalışıyorsun. Bence yaratamazsın. Bunu kabullenirsen güzel şey yalnız olmak. Arkadaşlarla mutlu olmak büyük bir marifet değil ki. Evde yalnız, balkonda otururken, yalnızken mutluysan işte o zaman hayat güzel.

Neyse, bugün yağmur yağıyordu eve dönerken. Uzun yolları elimde çantayla yürüdüm. Bir sinema sahnesine iyi giderdi diye düşündüm. Sonra bir kaç katlı, görkemli bir ev geldi gözümün önüne. Duvarlar evi taşıyor ama hepsi artık yük taşımaktan çatlamış. Ev sahipleri neden özen göstermez evine? Evini çok sevdiğini söyler ama niye iyi bakmaz? Sonra da hem bir ev hem de ev sahibi olarak açtım kapıyı. Mutfak dağınık, odamda çamaşırlar var. Toplamam lazım.

Uykuya övgü

by 22:53:00
Çalar saat, yağar yağmur, soğuk hava, sokak çamur
Yatakta ben yorgan altı, kalkmak çok zor, uyku tatlı

-o-

En tehlikeli bağımlılığımın uyku olduğunu artık kabulleniyorum. Eskiden böyle olmadığına yemin edebilirim. Lise zamanında istediğim kadar geç yatarsam yatayım, sabah 7 oldu mu kalkıyordum. Gerçi okulun bitmesini dört gözle bekleyip okul sonrası uykusu çok tatlı geliyordu. Özellikle cuma yarım gün okul sonrası uykunun o lezzeti ağzımdan hiç gitmez.

Erasmus'ta ise öğle uykularının hastasıydım. Sabah derslerim olduğunda kalkar gider, öğlen eve geldiğim gibi kendimi yatağa atardım. Öğle uykusunun püf noktası kıyafetlerle yatmaktır. Üzerime rahat bir şeyler alma derdi olmadan, kütük gibi yığılıp kalmak.

Ancak üniversite yıllarında - özellikle eve çıktıktan sonra - artık bu işin boku çıktı. İnsana sekiz saat uyku yeter derler. Bana yetmiyor. Bir ara "çok uyuyorum, sersemliyorum" düşüncesi vardı. 7 saate indirdiğim uyku önce psikolojik olarak iyi gelse de sonra yine uykusuz kalmaya başladım. Yazın, yaz okulu zamanı bir kere fantazi deneyip 11 saat uyumaya kalksam da yine başarısızlıkla sonuçlanmıştı çünkü sabah dersinde yine esnemiştim.

Galiba vücudum saat 9'dan önce psikolojik olarak kalkmaya hazır değil. Ne olacak bilmiyorum. Bu sorun nedeniyle normal mesai saatleri dışında bir işte çalışmam gerektiğini düşünüyorum. (Barmenlik? Gece bekçiliği?) Belki de master'a başvurmak için bu kadar istekli olmam da saat 9'da işte olmam gereken bir mesleğe sahip olmama isteğimdendir. Bu kadar etkili yani.

-o-

Herkes güzel bir kız ister, ben deliksiz uyku
Bu ne kadar mukaddes, bu ne güzel bir duygu
Saatlerce uyusam, sonra bir an uyansam
Şimdi ne yapsam deyip, yine uyuya kalsam

Yorganına ört beni, altıma koy bir yastık
Derslere gelince, çok fenayız, yan bastık
Dersimi çalışmaya elbette alışırım
Şimdi az uyuyayım, daha sonra çalışırım

Öttü saatin zili, kur beş dakka sonraya
Anne ben uyuyorum, sonra gelsem sofraya
Millete bir baksana, hep aktif, atakta
Ben ise saatlerdir, yumuşacık yatakta

Elif Şafak, mistik hayatı, anlatımı vs.

by 23:42:00
Elif Şafak okuyayım diyorum bir haftadır ve yapıyorum da. Daha çok bir deney gibi görülebilir yaptığım şey çünkü asıl amacım "İnsanlar Elif Şafak'ı neden seviyor?" sorusunun yanıtını bulmak. Biraz antipatiyle yaklaşıyorum kendisine. "Ulan okumadan neden böyle yapıyorsun?" diyordum kendime. (İç sesim biraz kabadır.) Halbuki denedim. Bir ara Hürriyet Pazar'da yazardı (galiba) ve o bir sayfayı okumak sabır isterdi. "Aşk" kitabına da bir süre baksam da, açıkcası hem adı hem de pembe kapağı ile itici gelmişti. (ki akıllı bir stratejik taktikle erkekler okusun diye siyah versiyonunu da bastılar sonra.)

Neyse, "Baba ve Piç" kitabını aldım kütüphaneden, aslı İngilizce olduğu için orijinal versiyonunu alayım dedim. Daha bitmedi kitap lakin ki bir Ermeni ve bir Türk ailesini ve bu ailelerdeki iki kızı baz almış. Şimdi eleştirmek istiyorum da biri gelip "Sen daha iyi mi bileceksin!" der ve susar kalırım. Elif Şafak'ın entelektüel birikimiyle beni perişan edeceği bir gerçek ama bazı şeylere de değineyim.

Bir kere hedef kitle sanırsam ki Türk olmayan okur çünkü çok oryantalist bir hava var kitapta. Bir de Olacak O Kadar misali mesajlar. Mesela Türk anne konuşmasının ortasında Kurban Bayramı'ndaki gelenekleri açıklarcasına anlatıyor ancak konuştuğu kişiler zaten yaşını başını almış Türk kadınlar. Ya da Ermeni Soykırımı meselesi. Oraya, buraya gönderme yapayım diye bütünlük kopuyor gibi geliyor ayrıca.

Like a Virgin dinleyen taksiciler, İstanbul çamuru içinde mini etek giyip küfreden kızlar, Türk'lere küfredip ikide birde "köfte", "musakka" diyen Ermeniler, Soykırımı bilip İstanbul'un nerede olduğunu bilmeyen Amerikalı'lar, gizli gay'ler, imana gelen teyzeler...

Belki bilerek yapmıştır ama bir gerçeküstülük bir sirk havası alıp gidiyor başını kitapta. Bu kadar kötü eleştiri yapsam da yer yer yaptığı tespitler (özellikle İstanbullu kadının altın, gümüş ve bronz kuralları), gülümseten mizah unsurları güzel. Hani bundan sonraki kitaplarını bilmesem, bu kızın temeli iyi diyeceğim ama o bayık "Aşk" kitabı her şeyi bozuyor. Hayatta uzun uzun aşk ve din anlatımı kadar bayan bir şey yok beni. Bu kitapta da zaman zaman din için öyle anlatımlar var. Kitap arkasına göre "beauty of Islam" bana göre bir çok hurafe.

Neyse yine de ülkede her şey erkek kontrolünde, buna rağmen bir kadın yazar olarak bu kadar ünlenmesi hoşuma gitmekte. İyi de bir hanım kızımız. Çocuğu var, Allah bağışlasın. Ayşe Arman için çekirtirdiği fotoğraflar güzeldi. Kendisine yolun açık olsun diyerek kitap sonunda yollarımı ayırıyorum. Ona da TED'deki konuşmasındaki ve kitapta da ikide birde değindiği "nazar"dır, "çember"lerdir, "gelenekler"dir, bunlarla mutluluklar diliyorum.

Johnny Cash'e değindiğin için sağol!
Blogger tarafından desteklenmektedir.