Türkiye ve Brezilya'da oynanan gizli oyunlar

by 21:12:00
"Aynı oyun Brezilya'da oynanıyor. Tuzak aynı tuzak. Maksat aynı maksat"
Recep Tayyip Erdoğan
Bugün Gezi Parkı eylemlerini itibarsızlaştırmak için uydurulan yalanlardan birine cevap yazasım geldi. İddia, Brezilya ve Türkiye'de benzer zamanlarda yaşanan olayların aslında birbiriyle alakalı olması.

Benzer ekonomiler?

Dünyanın yeni ekonomik oluşumu olarak bilinen bir grup ülke var. Bildiğiniz gibi BRIC olarak tanımlanıyorlar; Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin. Bu ülkelerin arasında Türkiye sayılmıyor. Evet, Türkiye'nin bir ekonomik büyümesi var ama ekonomistler Türkiye'yi bu kategoriye dahil etmiyorlar. Bunun nedenini de ScienceGuide.nl şöyle açıklıyor: "ekonominin bu büyümesinden yeni üniversite mezunlarının yararlanamaması". Taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor olmalı.

Öncelikle Brezilya, Türkiye'ye göre çok daha büyük. Türkiye'nin iki katından fazla nüfusu var. Tabii ki bu GSMH'ye de yansıyor ve Brezilya'nın Türkiye'den daha büyük bir ekonomiye sahip olmasına neden oluyor. Brezilya, G-8 toplantılarına katılmasa da dünyanın en büyük 8 ekonomisi arasına girdi. İki ülke de 2004'ten beri (2009 krizi dışında) ekonomisini büyütmekte. İhracatları artışta ama Brezilya'nın ihracatı tahmin edilebilir bir şekilde Türkiye'nin iki katına yakın.

Ama iki ekonominin de dikkat çeken bir başka özelliği daha var; ekonomideki bu iyi durumun halka yansımaması. Kişi başına milli gelir, iki ülkede de benzer, ki 2005'ten beri Türkiye, Brezilya'ya göre bu konuda daha başarılı. 2011 yılı rakamlarına göre Türkiye'de kişi başına gelirde dünya 54.süyken, Brezilya'daki gelir dünya ortalamasının çok az üstünde 75. sırada (Bu arada BRIC ülkelerinin sadece Rusya 44. olarak, Türkiye'nin üstünde). İnsani Gelişme Endeksi'nde Türkiye 63., Brezilya 70. sırada.

İşsizlik ilk ülkenin ayrı bir sıkıntısı. Brezilya %12'lere kadar çıkan işsizlik oranını 2011'de %6'ya kadar indirdi. Türkiye ise %10'larda bir işsizlik oranına sahip.

İşte bu isyanların neden Brezilya ve Türkiye'de yaşandığının ufak bir nedenini burada görebiliyoruz. İki ülkenin de ekonomisi büyüyor ama bu halka yansıyamıyor. Bu bütün gelişmekte olan ekonomiler için geçerli bir şey aslında. Rusya ve Çin gibi gerçekten baskıcı yönetimlerde bu bir türlü patlak veremiyor. Hindistan gibi yerlerde ise kültürel nedenler olabilecek isyanları engelleyebiliyor. Ancak Brezilya ve Türkiye, yönetim olarak ve halk bakımından birbirine daha çok benzeyen ülkeler. İkisinde de isyan olması şaşırtıcı değil. Peki ya benzer zamanda başlayan isyanlar?

IMF'nin parmağı var!


Deniyor ki Brezilya da Türkiye de IMF ile borcunu kapattığı için "faiz lobisi" ya da "dış mihraklar" düğmeye bastı. Evet, iki ülke de borcunu kapattı ama arada şöyle bir fark var. Brezilya, IMF'den son borcunu 2005'te alıp, 2006'da son ödemeyi yaptıktan sonra IMF ile kredi problemini sonlandırdı. Faiz lobisinin bir kriz başlatmak için neden 7 sene beklediği muamma.

Türkiye ise 2008'e kadar IMF'den borç almaya devam etti (Dikkat çekerim ki AKP, IMF'ye o kadar laf etmesine rağmen, iktidarının ilk 6 senesi borçlanmaya devam etmiştir). 2013 itibariyle IMF borçları sonunda bitti. Türkiye için güzel haber. IMF için kötü bir haber mi? IMF'nin verdiği krediler 3 seneden beri pek değişmiyor ve tarihinin en yüksek seviyelerinde. Demek ki Türkiye'nin ya da Brezilya'nın tekrar kredi almaya başlaması onlar için çok büyük bir değişiklik olmayacak. Evet, IMF sadece kredi vermiyor ve ülkelerin ekonomik düzenini de etkiliyor. Ancak Türkiye, ABD'nin en önemli ortağı ve her ne kadar başarılı olarak yürümese de Avrupa Birliği aday ülkesi olduğu için ekonomik düzeni başka şekillerde etkilenebilir.

Bu arada Türkiye, IMF borçlarını bitirse de dış borçlarını bitirmiyor. Türkiye'nin net dış borç stoku 2002'nin sonunda 88 milyar TL iken, 2007'nin sonunda 134 milyar TL, 2012'nin sonunda ise 189 milyar TL'dir. E, IMF'den kredi almıyor ve dış borcu azaltmaya çalışıyoruz ama dış borcumuz azalacağına artıyor. İnternette ufak bir araştırma ile bu konuda daha fazla bilgiyi alabilirsiniz. IMF, belki de Türkiye'ye borç veren diğer uluslararası organizasyonları kıskanıp düğmeye basmıştır ne dersiniz?


Benim yukarıda yazdığım net dış borç stokuydu. Buna Merkez Bankası ve bankacılık sektörü dahil değildi. Onları dahil edersek durum daha da vahim.

Domino etkisi

Demek ki suçlu IMF değil, başka finansal organizasyonlar değil (Zaten faiz lobisini bana adam gibi açıklayabilene pamuk şekeri ısmarlayacağım). Başka ülkeler de değil. Mesela CNN International haber yapıyor diye eleştiriliyor. Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı öncesi ABD'ye gidip Obama ile yağan yağmurda ıslanmadı mı? ABD ile aynı Suriye politikalarını savunmuyor mu? NATO desen, istediği gibi patriotları yerleştirmiyor mu? İngiltere'nin, BBC yayınları ile Türkiye'yi karıştırınca nasıl bir ekonomik kazancı olabilir? (Ki İngiltere, Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı gelmeyen ender AB üyesi ülkelerden)


Geçiniz efendim; neden bir şeylerden bıkan gençlik!

Türkiye ve Brezilya, aynı anlarda yaşanmamıştır. Daha Mart ayında, Leyla ile Mecnun ekibinin çektiği video ile Gezi Parkı'nı korumak için "Ayağa Kalk" toplantısından haberim olmuştu. Mayıs ayında bu toplantılar devam etti ve polisin insanlık dışı saldırısı olmasaydı, aylardır  olduğu gibi, Gezi Parkı'nın korunması için düzenlenen nispeten küçük çaplı protestolar aynı şiddette devam edecekti.


Brezilya'da durum daha farklı. Şimdi Wikipedia'dan gördüm ki Brezilya'da ilk "toplu taşıma" protestosu 2012 yılında Natal şehrinde yapılmış. İlk büyük protesto ise 6 Haziran 2013'te gerçekleşmiş. Türkiye'deki Gezi protestolarından sonra.

Bu işler böyledir. Biri ateşi yakar, diğerleri takip eder. Eğer tüm dünyadaki hareketleri takip ediyorsan bu senin için şaşırtıcı değildir. Türkiye'deki Gezi eylemlerinin ilk dönemlerinde Yunan gençliğine selam vardı çünkü sadece birkaç sene önce Yunan gençliği sokaklara inmiş ve büyük çaplı eylemler yapmıştı. Türkiye'deki Gezi protestoları #OccupyGezi adıyla anıldı. Neden? Çünkü dünyanın her yerine Occupy X hareketleri vardı. Global dünyada herkes birbirinden haberdar. Bir çeşit protesto, bambaşka bir ülkede aynı şekilde yapılabiliyor. Occupy'dan Yunanistan'dan ve hatta Arap Baharı'nda sosyal medya kullanımından Türkiye gençlerine geçen bu meşale buradan da Brezilya'ya geçti. Özgürlük isteği sınır tanımaz arkadaşlar. Bunu artık anlamalısınız.

Fotoğraf koyuyorlar, "bakın aynı protestolar!" diye. V for Vendetta filmi maskeleri bu gösterilerin simgesi olmuştur. Filmi ya da çizgi romanı okursan, bu gençleri zaten daha iyi anlarsın. Protesto öncesinde İnci Sözlük'ün organizasyonlarında da gençlerin bunu taktığını görebiliriz zaten. Bir başka benzerlik olarak "bayraklı sembol fotoğraf" deniyor. O zaman Fransa devrimini simgeleyen şu malum resim de dış mihrakların düğmesi ile ortaya çıktı. Ayrıca Brezilya duvarlarında Taksim'de görünen o komik yazıları gördüğümüzü söyleyemeyiz. Ya da ağaçlarla ilgili bir şey de yoktu bildiğim kadarıyla. Bunu da geçelim.



Faiz lobisinin gaza getirdiği Fransa halkı (1789)

Mesele sadece 20 Cent değil

Brezilya'da dendiği gibi mesela sadece 20 Cent değil ya da Türkiye'de sadece ağaçlar değil. Mesele gençliğin isteğini yansıtması meselesi. İnsanlar, Brezilyalı ve Türkiyeli gençlerin isteklerini de bir potada eritiyor ancak aslında bu da tam olarak böyle değil.

Brezilya'da asıl problem yolsuzluk. Ülke şu an Konfederasyon Kupası'na ev sahipliği yapıyor, seneye Dünya Kupası, üç sene sonra da Olimpiyatlar'a sahiplik yapacak. Peki siz burada nasıl yolsuzluklar döndüğünü biliyor musunuz? Brezilya futbol federasyonu başkanı, rüşvetten dolayı istifa etti. FIFA'nın Brezilyalı onursal başkanı yolsuzluklar nedeniyle istifa etmek zorunda kaldı. Ülke hızlı bir şekilde statları organizasyonları yetiştirmeye çalışıyor. İhalelerde sorunlar var. Bu organizasyonlarda görülebilecek şike şebekelerini engellemek için uğraş veriyorlar. Tabii ki bu harcamalar halkın üstüne biniyor, toplu taşımadaki artışın nedeni de bu. Yani mesele gerçekten 20 cent değil. Devletin rüşvetinin, bozukluğunun ekonomik faturasının halka çıkması (Türkiye'de ise toplu taşımaya gelen zamlarda sesimiz bile çıkamamıştı).

Türkiye'de ise olay ekonomik problemlerden daha çok politik problemler; insanların ötekileştirilmesi, otoriter yönetim, polsi terörü vs. Olay hükümeti düşürmek ya da darbe değil, kaybedilen medya özgürlüklerini, toplu sözleşme haklarını, düşünce özgürlüklerini geri almak. Şehrin merkezinde kalan ender parklardan birini insanlara sormadan AVM ya da rezidans içerecek çakma bir tarihi esere çevirip, bunu eleştirenlere böcek gibi ilaç sıkılmasına karşı ses çıkarmak. Bu da bu ülke halkının en doğal hakkı.

Brezilya ve Türkiye'nin benzerlikleri var ama aynı değiller, ikiz kardeş değiller. Devlet başkanlarının protestolara bakışı farklı (Tayyip geri adım atmazken, Dilma protestoculara hak veriyor). Sıkıntılarında farklılıklar var. Benzer olan tek bir şey var; gençlik artık her türlü sıkıntıya karşı sesini korkmadan yükseltebiliyor. Aralarında okyanus olmasına rağmen, birbirlerinin haklı davasına destek verebiliyorlar.

Bu küresel dünyaya, sosyal medyaya ve gençliğin düşünme tarzına aşina olmayan ve olamayan eski kafalar ve bunların yalakaları, "aynı oyunlar oynanıyor" diye kendini aldatmaya devam etsinler. Bu mantığa dayanmayan, eski kafa düşünceler de bir gün yok olacaklardır, buna gönülden inanıyorum.

Türkiye, İstanbul değildir

by 00:06:00
Klasik bir İstanbul'a kar geldi haberi
Ülkemizin en büyük problemlerinden biri şu: Türkiye'yi İstanbul sanmak.

Ekşi Sözlük'te bir başlıkta görmüştüm, gerçekten bir spiker tarafından daha önce kullanılıp kullanılmadığını bilmiyorum ama kullanılmasına şaşırmam: Müjde, soğuk havalar doğuya kayıyor!

Haber bültenleri 81 parçaya bölünsün, her il aynı süreyi alsın demiyorum elbette. İstanbul'un büyüklüğü ve önemi hakkında da bir bilgi eksikliğim yok. Kar örneğinden devam edelim. Eylül ayından 15 saniyelik "işte ilk kar düştü" haberinden sonra İstanbul'a kar yağmasına kadar Türkiye'ye kış gelmemiş sayılır. Sonra dakikalarca haberler "Metrobüs seferleri aksıyor", "hava sıcaklığı 10 derece düştü" vs. Hadi bunlar Türkiye'deki 15 milyon gibi önemli bir rakamı etkiliyor. Peki "karın keyfini çocuklar çıkardı" haberinin Türkiye'ye ne katkısı var?

Aynı anda doğuda köy yolları kapanıyor, çocuklar okula gidemiyor, kadınlar evde doğurmak zorunda kalıyor. Ama bunlar 10 saniyelik görüntüler olarak dakikalarca süren İstanbul haberlerinin sonuna yerleştiriyor ya da altyazı olarak akıp gidiyor. Ancak İstanbul'da yaşanacak herhangi bir ölümsüz kaza bile "işte zincir takmayan arabalar yolda kayıyor" diye gösteriliyor. Buna "İstanbul'lu güzel havayı fırsat bildi", "Beylikdüzü'ne park açıldı" gibi fasa fiso haberleri de dahil edelim.



Bu haberler farkında olmadan bizi ayrıştırıyor. Doğuda ne olup bitiyor bilmiyoruz. TRT Haber'in çok konuşulan bayrak yakan provokatörler haberi var mesela bugünlerde. Hepimiz biliyoruz ki yüzbinlerce eylemci içinden sadece 2-3 kişi bu grup. Eylemciler arasında eylem yapsan kimse destek bulamaz. O videoda bile o yanan bayrağı çıkartıyor hemen birisi. Ancak doğuda bir gösteri oldu mu televizyondaki haberler şunlar: PKK bayrak yaktı, polise taşla saldırıldı, esnafın camları kırıldı... Gezi Parkı'ndan yansıtılan görüntülere ne kadar benziyor değil mi? Diyelim ki gerçekten öyle şeyler deli gibi oluyor, medyanın bugünkü tavrına bakılınca ne kadar güvenebiliriz doğudan yansıttıklarına?

Orada ne yaşandığını gerçekten bilmiyoruz. İnsanlar ne hissediyorlar, günlük hayat nasıl, gece karanlık basınca nasıl vakit geçiriyorlar bilmiyoruz. Bildiklerimiz sadece kontrol altındaki medyadan ve "şimdi karşımızda Anadolu'mun nasır tutmuş elleriyle gözleme açan Ayşe Ana'mız" gibi gezi-eğlence programlarıyla biliyoruz. Batı, nasıl Türkiye'ye gelince iki çarşaflı teyze, bir ezan kaydı alıyor ve "yanlış tanıtıyorlar" bizi diyorsak, biz de doğu bölgelerimize aynı oryantalizmi yapıyoruz, sanki herkes her gün sacda yemek yapıyor, puşi takıyor gibi düşünüyoruz.

Ama onlar öyle düşünmüyor. Televizyon dizilerinin hepsi İstanbul'da geçiyor. Beyaz ekrandan Boğaz'ı görüyorlar. Bütün şehir içi kavga gürültüyü biliyorlar. Metrobüs nedir biliyorlar. Hatta ve hatta, eminim ki misal Yozgat'ın bir kazasında AKP'ye oy veren bir amca "e metrobüsü getirdiler" ya diyerek daha da bağlanmıştır partisine.

Buradaki bazı yürekli insanlar da kendi şehirlerinde İstanbul'dan yayılan direniş dalgalarını benimsedi. Çıktılar, gösterilerini yaptılar. Ama televizyonda bu gösteriler gösterilmiyor. Sosyal medya da ancak bir yere kadar. İstanbul biraz duruldu ama onların davası devam ediyor. İstanbul'da sakinleşen polis, diğer bu şehirlerde vahşete devam ediyor. Sadece Dersim'de Hatay'da değil, İzmir'de Ankara'da polis şiddeti ancak kısmen yansıyabiliyor İstanbul'a.

Medya İstanbul'daki göstermeyerek rezilliğini ortaya koydu. İstanbul, Erdoğan'ın Afrika kaçamağı sağolsun, medyada yerini tekrardan almış gerekiyor. Ama hala olması gerekenden uzağız. Medya, bütün Türkiye'yi kucaklamalı. İnsanlar, bambaşka şehirlerden daha çok bilgi almalı. Böylece şehirler arası destek yaratılabilmeli. Bir gün Diyarbakır'ın merkezinde bir park haramice elden alınmaya çalışıldığında, Taksim ne kadar sorunsuz olsa da "Dayan Diyarbakır" diyebilmeli mesela.

O bize uzak bırakılmış, bambaşka şehirlerin bambaşka ilçelerinde İstanbul'da yaşananlara destek olan bütün onurlu insanlara teşekkür ediyorum. Hatay'da hayatını kaybetmiş Abdullah kardeşimi de bütün kalbimle selamlıyorum.

Kız kardeşime çağrı

by 22:19:00
Yazmak istediğim çok şey var aslında. Ekşi Sözlük'te daha büyük kitlelere ulaşabilirim diye orada yazmayı tercih ettim ama blog eksik kalmasın. Gezi Parkı olayları çok yönlü bir olay, bir yayının içinde birçok şeyden bahsedip işleri karıştırmayacağım. Her yayında ayrı bir konuya değineceğim.

Şimdi AKP'li kız kardeşim, sözüm sana.

Öncelikle tüm samimiyetimle senden özür diliyorum. Her ne kadar o dönemlerde 10 yaşlarında küçük bir çocuk olsam da senden o amcalarımın, teyzelerimin yaptıklarından dolayı özür diliyorum. Seni kazandığın üniversiteye başörtünden dolayı almadılar, ikna odaları kurdular, peruk takdırdılar. Sokağa çıktın, arkandan "cık cık" dediler, ayıpladılar. "Şeriat geliyor" dediler sana bakıp, sen sadece okuluna gitmek isterken.


Ben seni o yaşlarda tabii ki anlamıyordum. Uzun süre de anlayamadım, üzgünüm. Senin okula başörtüyle geldiğinde, dünyanın tersine dönmediğini anlayabildim bir zaman sonra.

Niye sana sesleniyorum, biliyor musun? Çünkü sende vicdan olduğuna yürekten inanıyorum.

Sen sadece seni okula almayanlar tarafından ezilmedin. Sen bir kadın olduğun erkekler tarafından ezildin. Belki mahalle baskısı ile türbanı taktırdılar sana. Belki genç yaşta evlendirdiler, çocuk sahibi oldun. Belki hayallerin vardı, ev hanımı olmaya zorlandın. Sen bir başörtülü olduğun için politikacılar tarafından ezildin. Hala kamuda türban takamıyorsun. Halbuki 10 senedir iktidarda tek başına AKP var. Her istediğini yapan bu hükümet, senin sorunlarını niye çözmüyor hala? Ama türbanlı kardeşim şöyle, türbanlı kardeşim böyle diye konuşmalarında hep varsın.

Niye bu düzenden memnunsun?

Doğayı, çevreyi seven adamdan sana zarar gelmez. Bu direnişin nasıl başladığını biliyorsun, kamp yapanlara gecenin köründe yapılan zulümden dolayı başladı. Zulmün ne kadar kötü bir şey olduğunu sen benden daha iyi bilirsin. Ezilenin yanında duracaksın değil mi?

Bu insanların istediğini en iyi sen anlarsın. Bu insanlar yeşili korumak istiyor. Bu insanlar özgürce toplanabilmek istiyor. Bu insanlar polis şiddetine maruz kalmak istemiyor. Bu insanlar hayat tarzlarına karışılmasını istemiyor.

Lütfen internette bulunan fotoğraflara bak, hikayeleri oku. İzmir'de senin hemcinsinin sadece Türk bayrağı taşıyor diye saçının çekildiğini gör. Beşiktaş'ta bir yaşıtının 10 tane polis tarafından tekmelendiğini izle. Bir polisin nasıl bilerek eylemciye nişan aldığını gör. Bu insanların çoğu benim arkadaşım. Evet, uzak bırakıldık birbirimize. Bir tane bile Türkiye'den türbanlı arkadaşım yok Facebook'ta. Sana belki de içki içen, dinsiz bir çapulcu olarak gösterildik ama değiliz. Tek istediğimiz bu zulme karşı durmak ve bu konuda sana ihtiyacımız var. Eskiden yaşananlardan dolayı kin gütme bize ve uzattığımız elimizden tut lütfen.
Blogger tarafından desteklenmektedir.