Kim iktidar olamaz?

by 20:20:00
Haberleri okudukça bazen kalbime bir ağırlık çöküyor. Bazı şeyleri anlamaya çalışıyorum, çözümü çok basit geliyor. Ancak nedense bu ülkede bunları gerçekleştiremeyeceğimi biliyorum. Geçen gün Meksikalı bir arkadaş ile konuşuyorduk. Genel olarak global ekonomi ve politikadan bahsederken, konu siyasal bilimler okuyanın mezun olduktan sonra ne yapacağına geldi. "Devlet için çalışır mısın?" diye sordu bana arkadaşım. "Dış işlerinde bir görev olursa neden olmasın?" dedim. "Peki hiç istemez miydin başbakan olmak?" diye başka bir soru sordu. Gerçekçi düşündüm. Aday olsam yeterli çoğunluktan oy alamazdım. Hükümete gelecek bir partide olsam, kendimi ifade edemezdim. Hadi bir şekilde oldu diyelim, işleyen düzene çomak soksam ne kadar başta kalabilirdim?

Bu sefer konu Hocalı Katliamı. Olayları okuyunca insan olmaktan utanıyorum. Yüzlerce insan öldürülüyor, çoğu sivil. İnsanın karşısındakinin canını alması bile ne kadar "insanlık"tan uzak, bir de bunun en vahşi halini gerçekleştiriyorlar. Azerbaycan'ın şansssızlığı, çok güçlü bir lobisi olmamalı. Türkiye'de bile son yıllara kadar bilinen bir olay değildi. Ermeni Soykırımı iddiaları son yıllarda ağırlığını hissettirirken, Hocalı da "ama bakın onlar da bunu yaptı" diye daha çok telaffuz edilmeye başlandı.

İşte problem burada. Kana kan, dişe diş, katliama katliam, soykırıma soykırım. Kimin acısı daha büyük diye yarıştırıyoruz. Bir taraf seçtiriliyor bize. Sanki insan ikisine birden üzülemezmiş gibi. Ermeni Soykırımı iddiası ile yarıştırılmasını geçtim, Hrant Dink'in öldürülmesi ile Hocalı'nın aynı kefede işi ne? Ermenilerin Azerbaycan'da gösterdiği vahşeti Dink'in öldürülmesiyle temizledik mi? Elinde kaleminden başka bir şey olmayan birini, arkasından dolaplar çevirerek, bir garip çocuğa vurdurttuk etnik kimliği yüzünden. Bu adeletsizliği eleştirmek, mağdurun yanında olmak için "Hepimiz Ermeni'yiz" dendi, "Hepiniz Piçsiniz" cevabı alındı Hocalı'ya destek mitinginde. Böyle mi çözülecek sorunlar? Ya da oradaki pankarttaki gibi Ağrı Dağı'nı mezar yaparak mı bitireceğiz? Tehcirle bitirebildik mi?

İnsanlar neden güçsüzün yanında durduğumuzu anlamak istemiyorlar, sadece ırk meselesine takılıp kalıyorlar, anlamış değilim. Klasik bir aşırı milliyetçi cevabı vardır; "Bir Ermeni öldü, hepiniz Ermeni oldunuz. Bir Türk öldü, kaçınız hepimiz Türk'üz dediniz?" diye. Şahsen ben, her Alman dazlak tarafından öldürülen dönerci için diyorum. Biliyorum, bizim milliyetçiler de diyorlar (Halbuki bizimki de Alman da, memleketlerinin onlara ait olduğunu düşünüp, 'ya sev ya terket' diyorlar, milletlerinin yüceliğine inanıyorlar). Koca tanklara karşı ellerinde taşla direnen Filistinli çocuk öldürülünce bizimkiler de ben de Filistinliyiz diyoruz. Sırf Alevi olduğu için öldürülen biri için ben "hepimiz Alevi'yiz" diyebiliyorum, ırkı dini geçtim, cinsel tercihleri için öldürülen biri için ben "hepimiz eşcinseliz" diyebiliyorum, peki Türklüğe bu kadar duyarlı olanlar niye bunlara duyarlı olamıyor? Daha güçlünün altında ezilenin yanında olma erdemini göstermeli insan, dil, din, ırk ayırt etmeden.

Ben büyük çaplı bir Hocalı eylemini, Fransa'nın Ermeni yasa tasarını çıkardıktan sonra değil, önce görmek isterim ki samimiyetine inanayım. Oradaki insanları Almanya tarafından öldürülen Yahudi'leri anma gününde de göreyim ki gerçekten insanca bir yaşam taraftarı olduklarına inanayım. Ama olmuyor işte, bu ülkede Hrant Dink'e üzülen "piç" oluyor, başörtüsünü okulda takmak isteyen "yobaz" oluyor, dini siyasete alet isteyenleri eleştiren "Ergenekoncu" oluyor, ana dilde eğitim isteyen "terörist" oluyor, ancak dogmalara körü körüne inanmak yerine bilime, eşitliğe, sadece kendi geldiği ırka değil, tüm insanların mutluluğuna inananlar iktidar olamıyor.

Rocky ve ben

by 00:36:00
Yıllar sonra tekrardan Rocky'yi izledim. İlk izlediğim zaman Rocky'yle ilk kez tanışmam olan ATV'nin bir hafta içinde bütün seriyi verdiği dönemdi. Ondan sonra üçüncü ve dördüncüyü çok kez izledim ama efsanenin başına geri dönmem yıllarımı aldı. Peki erkekler Rocky'yi neden bu kadar sever?

Rocky, saygıdır.

Kardeşinin abisi bir alkolik olsa da, her zaman ona iyi davranır. İğrenç imalarda bulunsa bile. Kariyerinin en önemli maçına çıkarken, alt sınıf bir et firmasının reklamını üstünde taşır, eniştesi para kazanabilsin diye. Onu yıllarca - kendine ait ve doğru nedenleri olsa da - hor gören antrenörü yardım etmek istediğinde önce kırıldığını anlatır. Onu kırdığını farkedince ise özür diler ve onu yanına alır.

Rocky, aşktır.

Tüm yakışıklılığına rağmen, kenar mahallede hayvan satan, gözlüklü bakımsız kıza aşık olur. Hiç tarzı olmamasına rağmen ondan kaplumbağalar, balıklar alır. Hayatının en önemli maçının sonunda onun ismini bağırır. İşini zaman zaman aşkının önüne taşır. Sevdiği kız bunu anlar, ama Rocky haklı olsa da onun gönlünü alır. En hüzünlü anlarını yalnızca onunla paylaşır. Kocaman bir adam olsa da Adrian'ı olmadan, Rocky bir hiçtir.

Rocky, neşedir.

Çok komik bir adam olduğu söylenemez ama içinden gelen neşeyi dışarı vurmaktan çekinmez. Maça çıkarken, bornozunun ne kadar geniş olduğundan dert yanar, sanki Dünya Şampiyonu ile karşılaşmayacakmışçasına. Kendimden bilirim, içnide bulunulan durum ne kadar boğucu olsa da, neşe insanı ayakta tutar.

Rocky, gerçekçidir.

Başka filmlerde gördüğümüz kahramanlar gibi değildir Rocky. Hatalarının farkındadır. Mesela, dengesini koruyamadığını bilir. Ya da başka filmler gibi, imkansızı başaracağını düşünmez. Sonuna dayanayayım yeter der. Gerçekten de film sonunda Rocky yenilir belki ama koyduğu hedefi tutturur. Başkalarına öğüt verirken, kendisinin hala bir sokak serserisi olduğunu farkeder ve karşısındakinin inanmayacağını anlar.

Rocky, mücadeledir.

Gerçekçi hedefler koydu diye çalışmamazlık etmez Rocky. "Kadınlar, bacakları zayıflatır" dediğinde antrenörü, sevgilisi ile birlikte olmaz. Sabahın dördünde üşenmeden kalkar, iğrenç ols da çiğ yumurtasını içer, elindeki imkanlar dahilinde çalışır. Eğer elinde imkan yoksa, imkan yaratır. Kasap dükkanında et döver mesela.

Sonunda da yüzü gözü dağılmış olarak "Adrian!" diye bağıran bu savaşçı ile bütünleşirsin ister istemez. Bill Conti'nin o gaza getiren film müziği de buna eşlik eder. Rocky'nin bizi tek üzdüğü yer de Amerikan rüyasına dördüncü filmde yenik düşmesidir. Halbuki aslında ilk filmde İtalyan asıllı biri olarak kâr peşinde koşan ve Amerika'yı bu yönüyle temsil eden boksörü yenmiştir. Artık, o kadar kusur kadı kızında olur diyoruz ve Soğuk Savaş psikolojisinden dolayı bu olayı görmezden geliyoruz.

Rocky, bu nedenler dolayısıyla çok gerçektir. Çekilmesinden yıllar yıllar sonra, apayrı bir ülkede, apayrı hayaller koşan bir adamın bile kalbini ilk izlediği günkü gibi arttırır.

İnsanoğlunun uzay serüveni

by 23:00:00
NOT: Bu yazıların kaynağı Wikipedia'da bulunan bir çok maddedir. Derleyip, arada yazıların yorumlar ise şahsıma aittir. Biraz uzun olacak ama konuyla ilgili olanlar için yararlı bir yazı olması umuduyla

Jules Verne

Bu konuya Jules Verne ile başlamak ne kadar doğru bilinmez. Ama her gün gördüğümüz Ay'a gitme düşüncesi de sonuç olarak bir fantazi olarak doğmuştur. Bunu kurguya ilk döken Verne midir bilinmez ama en ses getiren kişinin o olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Neil Armstrong da Ay'dan dönüş yolunda kendisini anmıştır. "Dünyanın Merkezine Yolculuk"tan bir yıl sonra yayınladığı "Ay'a Yolculuk" kitabında, iki ABD'li bir Fransız bilim adamının Ay'a gittiğini yazar. 1902'de yine Fransızlar "Ay'a Seyehat" filmini çeker. İlk bilim kurgu sayılan bir filmde Ay'da varolan uzaylıları izleriz.

Teoriler

Rus bilim adamı Konstantin Tsiolkovsky, Verne'in hayallerini teoriye döken ilk kişilerdendir. Matematik alanında uzmanlaşmış bilim adamı, "uzay asansörü" fikrini ortaya çıkarır. Hiçbir şey bilmeyip, hayal edince imkansız gibi geliyor. Ancak bu fikir halen bilim adamları tarafından üstünde çalışılan bir fikir. Mesela 2007'de bu konulu bir proje yarışması düzenlenmiş. Wikipedia'da uzun uzun fiziksel formülleri açıklanmış. Bu konuda bir kitap yazan Philip Ragan'ın açıklamasına göre böyle bir projeyi hayata geçirebilecek ilke ülkenin, uzay çalışmalarındaki masraflarını diğer ülkelere göre %95 azaltacağı, bu da uzay araştırmalarında bir numara olacağı öngörülüyor.

İlk sıvı yakıtlı roket fikrini de Tsiolkovsky ortaya sürse de, bu roketi ilk uçuran Amerikalı Robert H. Goddard oluyor. Goddard da Verne ve H.G. Wells gibi yazarlardan etkilendiğini açıklamış. İlk roketi 2.5 saniye havada kalsa da sonuçta ilk roket oluyor. 1941'e kadar yaptığı roket deneylerinde en çok 2.4 km'ye (1937) kadar gidebiliyor.

Uzaya ulaşan ilk araç

2.4 km tabii ki uzay sınırlarında sayılmıyor. Peki, kim uzay sınırlarına çıkan ilk roketi yapmış? Uzay savaşlarında adı pek geçmeyen bir ülke olan Almanya (daha doğrusu Nazi Almanya'sı). Tabii insanlık dışı bir yönetimin elindeki bu roketler - V2 -, uzaydan çok 2. Dünya Savaşı'nda düşman vurmak için kullanıyorlar. Tabii bu roketlerin üretimi toplama kamplarındaki tutsakların çalıştırılması ile gerçekleştiriliyor. Yani roketlerin üstünde zaten masum kanı var. Uzay ile ilgisine dönersek, dik olarak atıldığında maksimum 206 km yükselebiliyor ki bu da uzay sınırı demek. Almanya'nın uzay savaşlarında bir taraf olmamasının sebebi de 2. Dünya Savaşı sonunda aldıkları yenilgi, girdikleri ekonomik kriz ve bilim adamlarının ABD ve SSCB tarafından kendi çalışmalarına transfer edilmesi.

V2'ler 1946'da ABD tarafından uzaydan çekilen ilk Dünya fotoğraflarını çekmekte kullanılıyor.



Uzaydaki ilk hayvanlar

V2'lerin fotoğraf çekmekten sonraki görevi ise uzaya hayvan taşımak oluyor. Dünya dışına çıkan ilk hayvanın ne olduğunu biliyor musunuz? Sirkesineği. V2'lerle 109 km'ye gönderilen hayvanlarda radyasyonun nasıl etki yapacağı merak ediliyor. Hayvanlar canlı ve sorunsuz olarak geri dönüyorlar.

Tabii biz daha çok uzaya çıkan maymun ve köpekleri duymuşuzdur. Uzaya ilk çıka(maya)n hayvan zavallı Albert oluyor. Yine V2'deki Albert, 63 km yukarı çıksa da boğulmadan dolayı ölüyor. Bir yıl sonra ise Albert II uzaya gönderiliyor. Albert II ise 134 km'ye çıkarak, uzaya giden ilk hayvan oluyor. Ancak dünyaya inerken paraşütte yaşanan bir problem yüzünden canlı dönemiyor. V2 ile Albert III (maalesef patlıyor) ve Albert IV (o da inişte ölüyor) uzaya gönderilmeye çalışılan diğer maymunlar oluyor. Bu arada bu maymunlar acı çekmesin diye uyuşturularak gönderiliyormuş.

1950 ve 1951, hayvanlı uçuşlar için bereketli bir yıl oluyor. 1950 Ağustos'unda ilk fare uzaya gönderiliyor ama yine inişte sorun nedeniyle ölüyor. 1951 Temmuz'unda Sovyetler uzaya (unutmayın dünya dışı değil, sadece 100 km sonrasına) iki köpek gönderiyor. Bu köpekler, uzaya giden ve yaşayan ilk canlılar oluyor. İki ay sonra ABD bir maymun ve 11 farelik bir uçuş ekibini uzaya gönderiyor. Bunlar da canlı olarak dönseler (sadece 70 km gittikleri için uzay sayılmıyorlar) de Albert VI isimli maymun iki saat sonra ölüyor. Ölüm nedeni aşırı ısınmaya bağlı stres olarak açıklanıyor.

1957'de Sovyetler'in yörüngeye giden ilk canlısı köpek Laika oluyor. Kalkıştan saatler sonra fazla ısıdan ölse de yörüngeye çıkan ve yörüngede ölen ilk canlı olarak tarihe geçiyor. Pullara resmi basılıyor, heykelleri yapılıyor. Tabii tartışmalar da yayında geliyor. Sovyetler'in hayvanın öleceğini bile bile yörüngeye göndermeleri tepki topluyor. Sputnik 2'nin 1958'de görevini tamamlayıp geri dönmesi ile Laika'da Dünya'ya geri dönüyor. 1960'da ise Belka ve Strelka, yörüngeye gidip dönen ilk hayvanlar oluyor. Köpekler, dönemin SSCB lideri Nikita Khrushchev tarafından Kennedy'nin kızına hediye ediliyor. Artık jest mi dersiniz dalga geçmiş mi dersiniz size kalmış.

ABD'nin de bu konudaki gözbebeği Miss Baker adlı maymun. 1958'de dostu Miss Able ile uzaya gönderilen hayvan başarı ile Dünya'ya dönüyor. Abla iki gün sonra uçuşa bağlı sebeplerle hayatını kaybetse de Baker, 1984'e kadar yaşıyor. Sonra ise müzelerde krallar gibi yaşayıp, bir Amerikan efsanesi haline geliyor. Tabii ki kendilerinin Laika gibi yörüngeye çıkmadıklarını hatırlatalım.

Hayvanlar hala uzaya gönderiliyor. 2010'da İran, uzaya hayvan gönderen son ülke olmuş ve bir fare, iki kaplumbağa, birkaç tane de soluncan yollamış. (Bakkaldan alınacaklar listesi gibi).

Sovyet yılları

1957'de Sputnik 1'in uzaya gönderilmesi ise SSCB'nin sazı eline aldığı döneme adım atıyoruz. Kendisi ilk yapay uydu olup, uzay savaşlarının başlangıcı sayılmaktadır. Uzayla ilk bağlantının kurulmasını sağlayan uydu 3 ay sonra yanıp düşmüştür. Ruslar bu başarıyı propoganda aracı olarak kullanırken, ABD'de de devlet harcamalarındaki eğitim payını arttırmış, geleceğe yatırım yapmıştır. Sputnik 2 ile de Leika gönderilmişti.

1959'da Luna 1 uzaya gönderildi. Bu uydu ile Dünya yörüngesinden çıkmak için lazım olan hıza erişildi. 119,500 km kadar uzaklığa giden uydu, 1 kg sodyum gazı salarak, ilk yapay kuyruklu yıldız oldu. Bu olay, Hint Okyanusu'ndan görüldü. Luna 1, Ay'ın 6000 km yakınından giderek uzayda kayboldu. Eylül 1959'da ise Luna 2 gönderildi. Luna 2 Ay'a inen ilk uzay aracı olmuştu. Sanıyorum ki kendisi Ay'da kaldı. Ay'a götürdüğü üç SSCB ambleminin birinin kopyasını Khrushchev, bu sefer başkan Eisenhower'a hediye etmişti. (Ah şu psikolojik savaş) Luna 3 ise Ay'ın karanlık tarafının fotoğraflarını ilk kez çekmeyi başardı. Luna 3 de diğerleri gibi uzayın derinliklerinde kayboldu.


ABD bu dönemde SSCB'yi takip etti diyebiliriz. Luna 1'den haftalar sonra Pioneer 4 ile Dünya'dan çıkış hızına erişebildi. Explorer 2 ile de Dünya'nın bir uydudan çekilen ilk resimlerini çekti.

Büyük Yuri Gagarin

1934'te Smolensk Oblastı'na yakın bir köyde doğan Gagarin, uzaya çıkabileceğine inanıyor muydu acaba çocukken? Lise yıllarında uçaklarla ilgilendiğini biliyoruz ama. Daha sonra pilot olan Gagarin, daha sonra uzay çalışmalarına yönlendirilecek ve dikkat çekecektir. Vostok 1 projesine seçilmesinin en büyük sebebi de 1.57'lik kısa boyuyla o kapsüle kolayca sığacak olmasıydı. 12 Nisan 1961'de tek başına uzaya gönderildi. 25 dakika sonra yörüngeye oturdu. Dünya'da tam bir tur atıp inişe geçti. Yere 7 km kala Vostok'tan fırlatıldı. Paraşütleri hemen açıldı ve yere sağlam bir şekilde indi.

O sırada her şeyden habersiz olan bir çiftçi ve kızı, gökten inen turuncu kasklı ve paraşütlü bir adamı görünce şoka uğradılar. Gagarin de onlara doğru giderek şunu dedi: "Korkmayın, ben de sizin gibi bir Sovyet'im. Uzaydan geldim ve Moskova'yı aramam için bir telefon lazım!"

Tabii Gagarin için bundan sonra her şey iyi gitmedi. Dünya çapında ünlendi, bir çok ülkeye gidip Sovyet gücünün sembolü oldu. Ancak kendini alkole ve kadınlara kaptırmıştı. Ülke tarafından uzay çalışmalarına katılması engelleniyordu çünkü kahramanlarını kaybetmek istemiyorlardı. Ancak bir uçuş alıştırması sırasında 1968'de hayatını kaybetti.

Uzay savaşları ve Ay'a iniş

Artık her şey daha ciddileşmişti. Sovyetler bu başarılarını devam ettirmek isterken, ABD de öne geçmeliydi. ABD, sadece Ay'a değil diğerlerine de göz diktiğini bu dönemde gösterdi. Önce, gönderdiği uydularla güneş ışınları üzerinde çalışmalar yaptılar. Mariner 2 ile Venüs'ün yakınından geçerek, gezegen ile ilgili ilk incelemeleri yaptılar. Venüs'ün bulutlarının soğuk, yüzeyinin ise sıcak olduğu keşfedildi. 1964'te ise Mariner 4 ile bu sefer Mars'ın yakınından uçup, ilk fotoğrafları çektiler. 1966'daki Surveyor 1 ile de Ay'a ilk yumuşak inişlerini yaptılar. Bu buluş Apollo'lar için çok yardımcı olacaktı.

SSCB de bu dönemde Vostok 6 ile uzaya ilk kadın astronot olan Valentina Tereshkova'yı göndermişti. 3 gün uzayda geçiren bu kadın astronot, ABD'li tüm astronotların uzayda geçirdikleri zamandan daha fazlasını geçirerek ABD'ye mesajını veriyordu. İlginçtir döndükten sonra uzaya çıkan tek bekar astronot olan Andriyan Nikolayev ile evlenmiştir ki bence evlendirilmiş olmalara Sovyet imajı nedeniyle çok doğal. 1984'te de zaten boşanmışlar. Bu arada ilginç bir bilgi olarak Nikolayev'in Çavuş Türk'ü olmasıdır. Kendisi ilk Türk astronot olarak sayılabilir.

1965 tarihli Voskhod 2'nun önemi ise ilk uzay yürüyüşüdür. Alexey Leonov, 12 dakika boyunca uzayda yürümüş, mekiğe geri dönerken ise biraz sıkıntı çekmiştir. Basınçla ilgili bir program yüzünden uzayda sabit kalan Leonov, kıyafet içindeki basıncı dışarı vererek zar zor geri dönmüştür.



SSCB'nin yaptıkları bunlarla da kalmıyor. Luna 9 ile Ay'a ilk yumuşak iniş ve Ay'dan çekilen ilk fotoğrafları gerçekleştiriyorlar. Luna 10 ile Ay'ın yörüngesine uydu yerleştiriyorlar. Venera 3, Venüs'e inen ilk insan yapımı araç oluyor ancak gezegen hakkında bilgi veremeden sinyal kesiliyor. Büyük ihtimalle o sıcaklıkta eridi gitti.

Apollo ve Soyuz projeleri ile rekabet kızışıyor. 27 Ocak 1967'de Apollo 1 ekibi, uçuşa bir ay kala, bir antrenman sırasında simülasyon aletlerindeki bir problem nedeniyle çıkan yangın sonucu hayatlarını kaybediyorlar. SSCB, ABD'nin bu hatasından yararlanmak için Soyuz projesini hızlandırıyor. Hedefleri Soyuz 1'i yörüngeye gönderip, ardından Soyuz 2'yi da oraya gönderip, ekiplerin gemileri değiştirmelerini sağlamak. Ancak Soyuz 1 havadayken bir elektrik arızasından dolayı geri dönmek zorunda kaldı. İnişte yaşanan başka bir problem nedeniyle kozmonot Vladimir Komarov, ki uzaya ikinci kez çıkan ilk insandır, mekikten ayrılamayıp hayatını kaybediyor. Bu nedenle Soyuz 2 ve 3 ertelenmek zorunda kalıyor.

ABD bu arada Apollo 4,5,6 ile inansız uçuş denemelerini yaptı. Apollo 7 ile insanlı uçuşlara geri döndüldü. Apollo 8, bir Noel günü gönderilmesiyle, astronotların oradan İncil okumasıyla kült bir uçuş oldu. Apollo 9 da eski ekip ile yeni bir denemeydi. Apollo 10 neredeyse Ay'a indi. Zaeten amacı Apollo 11'in yapacaklarının aynısını denemekti. Yani o üç astronot, Ay'a inen ilk astronotlar olabileceklerdi ancak emir büyük yerdendi, inmeden dönmeliydiler. Apollo 11 ise Neil Armstrong'lu, Ay'a ilk insan gönderimi olarak bildiğimiz ünlü uçuştu: "Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım."

Apollo 12 ve 17 arasındakiler (13 dışında) Ay'a inen başarılı ekiplerdi. Son 4'ü Ay'da ulaşımın daha kolay olması için özel tasarım bir araçla gidip, orada araba sürmenin zevkini tatmışlardı. Apollo 13 için "Houston, we've got a problem" olarak da bildiğimiz, sorunlu uzay uçuşuydu. Astronotların ve NASA'nın büyük soğukkanlılığı ile bir facia önlenmiş ve Dünya'ya sağ salim dönmüşlerdi.

Sonuç

Ben bu uzun yazıyı Ay'a iniş ile keseyim ama özellikle çalışmaların Mars'a yönelmesine rağmen, Challanger ya da Soyuz 11 gibi önemli uzay kazaları, 1980'lerin bşaında dünyanın girdiği ekonomik kriz ile uzay araştırmalarına azalan ilgi, 1990'da SSCB'nin yıkılması ile soğuk savaşın bitmesi gibi nedenler dolayısıyla artık uzay savaşları eski ve güzel bir anı olarak geride kalmış olabilir. Ama unutulmamalı ki bu çalışmalar sayesinde, iletişimin hızlanması, kablosuz tasarımlar, uydu yayınlar gibi bir çok teknoloji gelişmiştir. Her ne kadar komplo teorisi olsa da bu konuda, siz onlara kulak tıkayın ve de bir roman hatta bir hayal ile başlayan bu serüvende, Evren'in sonsuzluğunda daha nerelere kadar gidilebileceğini bir düşünün.
Blogger tarafından desteklenmektedir.