Soma

by 21:59:00
Soma'daki katliamı öğrendikten sonra eve gitmek için trene bindim. Elimden geldiğinde haberleri takip etmeye çalıştım ama okuduğum her haber ya da aldığım her bir duyum geldi, içime oturdu. Bir yerden sonra artık hiçbir şey okuyamaz olmuştum. Kaldırdım kafamı ve etrafa baktım. İnsanlar arkadaşlarıyla konuşup gülüyorlardı. Hani insan "gülmeyin artık, yasımız var bizim!" diye bağırası geliyor ama ne çare. Ülke kan ağlarken yurtdışında olmanın böyle bir dezavantajı var işte. En azından memlekette olsan, otobüste yanında duran adamların yüzünden düşen bir parça olduğunu hissedersin. Toplu bir depresyon sanki daha da yardımcı olur gibi gelir. Burada ise tüm dünya gülerken üzüldüğünü hissediyorsun. Trenlerde dağıtılan bölge gazetelerine bakasım bile gelmedi. Ülkede yaşanan bir iki üzücü olay dışında canını sıkan hiçbir şey bulamazsın. İnsanların ne kadar mutlu olduğunu okumak istemiyorsun belli bir noktadan sonra. O gülen insanlara da bakmak istemiyorsun. Camdan dışarı bırakıyorsun.

Sosyal medyada bir şey paylaşmak dahi gelmedi içimden. Söylenecek her şey söylenmiş. 3-4 sene önce yaptığım hükümet eleştirisini yine yapabilirsin çünkü hiçbir şey değişmemiş. Söylesen bir şeyler biliyorsun ki hiçbir şey değişmeyecek. Böyle bir umutsuzluk ve çaresizlik, suskunluğu yanında getiriyor.

Ne diyeyim ki gerçekten. Sermaye işçi güvenliğini önemsemez. Sermaye işçiye insanca yaşatacak kadar para vermez ama insanca yaşatacak parayı sağlayacak kadar kazanır. Bu sermaye ekonomiyi döndürür diye siyasi bu kan emicilere dokunmaz. İhale verip rüşvet alır. İşçi bir şey demesin diye seçim öncesi erzak verir, kaderciliği öğretir. Din ile uyutur. Uyumayanı ilk protestosunda yaka paça içeri atar. Bunu bu olayların dışındaki halka yansıtması gereken basını susturur. Sosyal medyadan öğrenilmesin diye yasaklar. Hala birilerine bu iğrenç düzen aktarılınca, polisi ve jandarması ile saldırır. Yakaladığını hakimiyle yargılar da hapse tıkar. Ses çıkarmayanını poh pohlar, devlet dairesinde iş verir. Kurumlarının başına atar. Al sana kokuşmuş bir düzen.

Al bu yazdığım paragrafı zaman makinasıyla 30 yıl öncesi Türkiye'sine götür, aynı şey. 50 yıl öncesinin Türkiye'sine götür, yine aynı şey. 30 yıl sonrasının Türkiye'sine götür. Ne kadar şaşırtıcı değil mi: yine aynı şey!

Gerçekten insanın bir şey diyesi gelemiyor. Hele o kömür karası yüzler sedyeler ile yaralı ya da ölü olarak taşınınca kahrolsun sözcükler diyorsun. Ah şu bozuk düzenin bir çarkı yerinden çıksa.
Blogger tarafından desteklenmektedir.