Dabbe!

by 01:05:00
Şimdi efendim bilen bilir, Hasan Karacadağ diye bir adam var. Bu adamın en büyük özelliği Japonya'da korku sineması ile ilgili bir eğitim alması. Bu arkadaş da bu eğitimi alınca Türkler neden korkar diye düşünmüş ve cinleri perileri falan bulup İslami korku diye bir şey yaratmış. Yani en baştan benim gibi cinlere inanmayanları kafadan kaybetmiş. Artık Kanal 7 izleyen teyzeler izleyip korkarlar.

Neyse bu beyefendi ben lisedeyken Dabbe'yi çekmişti. Kendim gitmesem de canım arkadaşımın gidip "Damarlarım çatlıyoooo!" diye dalga geçtiğini hatırlıyorum. Ama yanlış değilsem, çok da kötü bulmamışlardı filmi. "Hasan Karacadağ'ın ikincisi korkusu" alt metniyle çıkan Semum'a ise üniversitede ama liseli arkadaşlarımla gitmiştim. Zaten beklentim korkmak değil ancak bir Türk korku filmi nasıl olur merakıydı. Bir dönem öyle bir furya oldu hatırlarsanız. Büyü filmiyle başlayıp Gomeda, Dabbe, Semum diye devam eden bu filmler Hababam Sınıfı Üç Buçuk ile boktanlık zirvesi yapıp silindi diyordu. Ha bu arada Semum oldukça kötü bir filmdi ki ekşisözlük'ten yorumları okuyun. Benimki de onlardan biri. Ancak biri mesaj ile yönetmenin Exorcist'ten çalmadığını sadece esinlendiğini söylemişti de oldukça şaşırmıştım. Kendisi büyük ihtimal yönetmendi herhalde.

İstanbul'a giderken ise Dabbe 2'yi verdi televizyon. Önce yuvarlanan bir spiral şeklinde yazılar. Onun seslendiren adam. Dakikalarca süren bir sahne. Ürpertme amaçlı bir ses tonu. Dakikalar sonra İstanbul üstüne gelen kara bulutlar. Sonra bir ev. Sessizlik. Arada seyirciyi korkutmak için gereksiz sesler. Bir kadın. Hareket eden su. Kara gözlü bir çocuk. Kapanmayan bilgisayar.... Derken, dakikalar sonra ilk adam "Noluyo lan?" diyerek ilk repliğini kurdu. Bunu birkaç kez daha tekrarladıktan sonra filmi kapattım.

Buradan şunu diyorum; usta sen neyin peşindesin? Kendisi ismini bir marka yapmak için uğraşıyor belli ki. Başardı da ama kendisinin ismi bende Lé Cola görüntüsü uyandırıyor. Semum için dediğimi tekrar diyeyim, bende en uyandırdığın korku, "aman bu adam bir daha film çeker mi acaba?" korkusu sayın Karacadağ.

Şahin K için bir güzelleme

by 00:59:00
Şahin K'nın filminin çıktığı bu dönemlerde bir Şahin K güzellemesi yazmak istedim. Diyeceksiniz ki Şahin K'nın da güzellemesi olur mu? Olur, çünkü Şahin K benim gençliğimdir, gençliğim de güzeldir. (İşte iddialı bir söz)

Lise hazırlık döneminin daha başında Şahin K ile tanıştığım için tüm lise hayatımı Şahin K ile özdeşleştirebilirim. Abilerimiz, bizi bir odaya toplayıp kendisiyle tanıştırdığında daha küçük bir sabiydik diyebilirim. İstanbul'un kocaman bir şehir olduğu, aileden uzak kalmanın çok ilginç bir deneyim olduğunu anlarken, Türklerin de bu tarz filmler çekebileceğinin farkına varmıştık. Ama o zaman adını bilmiyorduk, "zurnacı" lakabıyla biliyorduk kendisini.

Biz büyürken, kendisinin adını öğrendik. İnternet daha yavaş yavaş bir bağımlılık haline geliyordu. Skype'ta birbirimizin suratını hiç takılma yaşamadan görmeden, icq'nun sesleri ile irkiliyorduk. Ancak Şahin K'ya çoktan websitesi yapılmıştı. Kendisinin de haberi vardı bundan. Liseliler olarak sevgimizi belirttiğimiz bir maile, sevgiyle cevap verdiğinde dünyalar bizim olmuştu. "Ezik liseliler" gibi bir imaj yaratmak için demiyorum bunu. Türkiye'nin o kadar yerinden gelen çocuklar aynı şeyden hoşlanıyor, bir ortak noktada buluşuyordu ve bu muhteşem bir şeydi. Şahin abi esprileri patlattıkça altı yedi çocuk aynı anda gülebiliyordu. Şahin abi aksiyona geçince ise film oy birliği ile kapatılabiliyordu. (Kapatılmadığı da oluyordu tabii.)

Özellikle lise öğrenci birliği seçiminde afişimde yatılı olarak Şahin K resmi kullanma fikrimiz oldukça komik geliyor hala bana. Afişi ilk astığımız anı unutmam. Ciddi afişin sol atında sepya ve saydam bir Şahin K kafası çok alakasız bir biçimde parlıyordu. Afişi astıktan sonra ilk görenin müdür yardımcılarından biri olması, kadıncağızın uzun uzun bakıp anlamayıp gitmesi komikti. Sonra beden eğitimi hocasının "kim bu adam" diye beni korkutması, sonra da adamın bizim kafadan çıkması önce korkutucu sonra da çok eğlenceliydi. Gerçi adam hala mezunlar buluşmasında beni görünce buna gönderme yapması biraz can sıkıcı. Ama çok da can sıkıcı değil. Neyse seçim boyunca yaptığımız Şahin K vurgusu ise başarıya ulaşmıştı. O zamanki kız arkadaşımın da soyadının K ile başlaması da sevgili Yaşar Bey'e iyi malzeme olmuştu.

Neyse lise bitene kadar hep yeni Şahin K filmleri çıktı, ancak Şahin K da popülerleşmeye başlamıştı. Biz büyüyorduk, Şahin K da dergilerde, TV'lerde, internetin de kendini aşması ile birlikte video paylaşım sitelerinde, her yerdeydi.

Şimdi ise ben üniversiteyi bitireceğim, Şahin K ise ilk filmini çekti. İkimiz de büyüdük, daha büyük hedeflerimiz var. Ben Almanya'da 6 ay yaşayıp, Şahin K gibi bir gurbetçi havası yaşadım. Şimdi Disko Kralı'nda filmlerinden daha yaşlı, ama samimi olduğuna inanabileceğim bir gülümsemeyle duruyor. Umarım yolu açık olur. Çünkü onun açık olursa, sanki benim de açık olacakmış gibi geliyor.

Şahin K'yi taklit eden komikimsi videomun hiç bulunmamasını umut ederim

Antika hocalar ve bir şeyler daha

by 20:43:00
Sevgili blog,

Bugün ilk finalime girdim. Final sorun değil de, hoca hakkında bir şeyler demek istiyorum. Dünyada her şeyin herhalde bir son kullanma tarihi var. Yoğurt da belli bir yerden sonra bozuluyor, insan da belli yerden sonra ölüyor. Hocalık da bir yerden sonra sonlanmalı. Sevgili hocamız artık antika olarak müzeye kaldırılmalı. Tamam iyi kalplidir, dünya tatlısıdır. Onları bilemem ama insan kendini bilmeli. Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olurmuş misali bırakmak lazım işi. Yok hayır, ben sahnelerde ölmek istiyorum diyen tiyatrocu gibi devam edeceğim diyorsan, katlanacaksın sonuçlarına. Bu dönemde zaten hoca olmak zor, ben daha 3 yaş küçüklerle aramda "generation gap" tabir edilen ayrılığa düştüğümü hissediyorum. Hocamız ise kulak duymaz, göz görmez ders anlatmaya devam ediyor. Engin bilgi birikimin vardır aktarmak istersin, anlarım da anlattıkların da okuttuğun kitabın özeti.

Karikatür hocamız bugün "bir İngiliz kopya çekeceğine intihar eder" dedi. Açıkçası kısa bir süre bunu düşündüm. Sanki yıllardır bu anı bekliyormuşçasına, alakasız bir yerde patlattı cümleyi. Peki deyip geçiyorsun. Gerçi sınav sırasında da "bir İngiliz finalde hocasına soru sormaz" tarzı bir şey dediğinde, hocamızın artık coştuğunu düşündüm.

Onun dışında Bilgi Üniversitesi olayları dışında, bu tatta bazı hikayeler daha duyuyorum insanlar hakkında ve ağzım açık kalıyor. Sonra diyorum ki "Gossip Girl"ü zevkle izleyebilen bir nesiliz biz. Tabii ki de duyduklarım beni şaşırtacak. Bazen "ahh yeni nesil" diyesim geliyor da, bizden önce de duyuyorduk bu hikayeleri, şimdi de. Gerçi bak şu dünyanın haline, bu dünyada masum kalsan yenilirsin. O yüzden salla gitsin diyor ve gençleri destekliyorum.

Son olarak sınavlara çalışmam gerekirken, niyeyse çok gitar çalasım olduğunu tekrardan belirtiyorum. Kütüphane kitaplarını da bari bir kez zamanında geri götüreyim artık dua ediyorum. Tüm parayı kütüphaneye verdik.

Sevgilerle
Blogger tarafından desteklenmektedir.