59RS ve diğerleri

by 21:20:00

İstanbul'dan devam edeyim, herkesin kabul ettiği bir şey var bu aralar. İstanbul trafiği artık olağan dışı bir hale geldi. Olağan dışı hale gelen sadece trafik olmadı, otobüslerin içi de çılgınlaşmaya başladı.

Teyzelerin gücü adına

59RS yaz dönemindeki diğer otobüsler gibi seferleri azalmıştı. Ben yaz okuluna giderken, 59RS'ye bir kez bile binemedim. İlk zamanlar azmedip bekliyordum ama olamıyor. Ben otobüsün gelip gelmediğini bizim duraktaki türbanlı sayısından anlıyorum. Özellikle yazın öğrenciler yokken, daha iyi bir gösterge oluyor bu. 59RS geldiğinde ise türbanlı teyzeler bir Usain Bolt'a dönüşüp, sıraya girerken, kapı girişinde ise Hamza Yerlikaya gibi bizi oraya buraya fırlatabiliyorlardı.


Ancak bu kadar güce sahip teyzeler, otobüse binince birden yorulup gençleri kaldırıp oturmayı da pek severler. Teyzelerle muhattap olmamak için zaten genelde oturmayı tercih etmemekteyim. Sadece bir kere bir laf yedim teyzeden. Zaten otobüsün kalabalıklaştığını görüp ayağa kalkacakken, teyzenin görüntüsünden önce sesi geldi ve "Gençler benden yaşlıymış" gibi ironi dolu, oksimoron dolu, edebiyatçı söylemini duydum. Şimdi zaten yarı kalkık ben bir an oturmayı düşünsem de "Boşver" dedim geçtim. Bu arada teyze dediğim kadının da aslında türbanı çıkarsa benden 10 yaş falan büyük olabileceğini düşünüyorum.

Bütün türbanlılar otobüs huzurunu bozar diyemem ama huzur bozanların da çoğu türbanlı oluyor maalesef. (Liseliler dışında!) İster eğitimsizliğe, ister başka şeylere bağlayın. Akıllılık yaptığını sanıp, millet sıradayken orta kapıdan dalan ve şoförle kavga eden iki kişi vardı, ikisi de türbanlıydı. Sonra gelip hak, hukuk bilmem ne.

Peki ya gençler?

Türbanlı teyzelerden sonra ikinci sinir olduğum kesim liseliler. Gerçi bu arkadaşlara sinir olurken bir yandan da kendime kızıp "Ulan sen sanki lisede çok farklıydın" desem de, belediye otobüsünde böyle olmadığımızı düşünüyorum. Ergenliğin zirvesindeki bu arkadaşların, yüksek sesle gülme, cama kapıya vurma, birbirlerinin kafasına vurma gibi otobüs yolculuklarını çok eğlenceli kılan aktiviteleri var. Bazıları da asabiyetin dibine vurup, kulaklıkla son ses Metallica dinlemesi var, o Çin işkencesi gibi. Birden değil ama zamanla vuruyor.


Asabi teyzeleri unutmayalım

Tamam türbanlı teyzeler laf sokar, ya da kural ihlali yapar. Asabi teyzeler ise otobüs düzenini koruyayım derken düzen bozan üçüncü bir tür olarak dikkat çekmekte. Türbanlı bir teyzenin kural bozuşunda, hemen CHP permalı bir kadının otobüsten girip Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğinden çıktığı bol bol görülmüştür. Ya da liselilerin bağırışmaları, asabi teyzeler tarafından bol bol kesilmiştir. Bazıları ise şoför geç kaldı ya da çok insan aldı gibi nedenlerle kendisine kızsa da, şoför direksiyonunun sahibi olarak genelde güçlü sesini koyup, muhabbeti keser.




Diğerleri:
Fordçular: Şimdi bir erkek olarak bunu çok bilemiyorum ancak iyi yönden bakıyorum ve sıcak, terli, boğucu bir otobüs için esnasında, trafik ilerlemiyor, telefona ulaşılamıyorsa yapacak başka bir şeyleri olmadığı için bu işi yapıyorlar diyorum. Ama biliyorum ki böyle değil. Ben bile bazen "Noluyor lan, uzaklaş biraz" moduna giriyorsam kızlar ne yapıyor bilemem.

Akbilciler: Bu nedense ben oluyorum. Şöyle ki, 59RS'ye binemediğimde 559C veya 49R'ye orta kapından binen kimse benim. Hani şu kapı merdivenlerinde yolculuk geçirenlerden. Orada millet akbilleri öne uzatırken, nedense geri dönen akbiller bende sonlanır. Akbilini almayanların adını yüksek sesle okurum, teşhir ederim, ne yapayım ben de mi kalsın yani?

Fırsatçılar: Fordçular manevi tatmin için işe koyulsalar da fırsatçılar, senin arka cebin, ön cebin, palto cebin gibi yerleri bir tarayabilir. Dikkat etmek lazım. Daha kibarları sadece geriye giden akbilleri cebe atabilir. Ona da dikkat.

Otobüs notları
  • 559C'den teyze azarı yemeden, oturarak gitmek istiyorsan: Son beşlisinin sağ ve sol köşelerine otur. Hele bir de çantan varsa, koy kucağa, eşyam var imajını belle.
  • Otobüs kalabalık mı olacak, tam ortadaki boşluğun kenarlarını kap. Dezavantaj: Ani frenlerde o demir borular belini kırabilir.
  • Arka kapının tam kapı kenarı da fena fikir değil ancak kapı açılırken ellere dikkat.
  • Ters giden koltuklara oturmak da artı puan, çoğu teyze oraya oturmaktansa ayakta kalmayı tercih ediyor.
  • Ya git para mara kazan da binme şu toplu taşımaya kardeşim!

Post-hırsızlık sendromu

by 21:02:00
Twitter'a yazdıktan sonra biraz değineyim istedim şu paranoya haline.

İstanbul'da yaşamak belli başına bir dert, sorunsuz bir yaşam sürmek ise bir sanat. İstanbul'a gelmeden önce beni en çok cüzdanımı çaldırmamam konusunda uyarmışlardı. 5 günlük yatılı bir öğrenci olduğum için, teyzem-dayım ikilisine giderken, servisten sonra 2 vasıta değiştirip bir şekilde halka karışıyordum. Edirne'ye gitmek için ise otobüs firmaları servislerini tam olarak bilmediğim için Esenler'e belediye otobüsüyle giderdim. Yorgun bir lise öğrencisi olarak otobüste insanın pek bir uykusu gelir. Benim de gözlerim dalar, iki dakika içinde hemen uyandırırım kendimi, ceplerimi kontrol ederim, yine uyurum. Çünkü bu memlekette insana güvenemiyorsun. Hele biraz toy gördü mü seni, kandırırlar valla adamı

Yaşar Bey anlatmıştı. Yatakhaneden iki çocuk - ki İstanbul'a yeni geliyorlar - Kadıköy'de dolaşırken, bir adam durduruyor bunları. "Kız kardeşimin resimlerini çekmişsiniz" diyor, çocukların telefonunu istiyor resimleri gösterin diye, çalmaya kalkıyor. Bu çok aşırı bir örnek olsa da kimse de "böyle bir şey olur mu ya İstanbul'da" demez.

Bir hırsızlık, gasp ve benzeri şeyler yaşamadığım İstanbul'da bu hırsızlık olayı geldikten sonra paranoya seviyem gittikçe arttı. İlk gece, bomboş bir evde sanki yine kapı açılacak ve hırsız gelecekmiş gibi oluyor. Apartman içindeki her bir adımda göz kapı deliğine gidiyor. Şimdi kapı değişti, alarm sistemi geldi ancak belirtiler gitmedi.

Kapı önünde durmadan anahtar çıkarmıyorum artık. Evde yalnız kaldığımı gören olmasın diye. Kapıcının hareketlerine bir değil üç kez daha dikkat ediyorum. Sokakta şüpheli bir yüz görünce dönüp bir daha bakıyorum, ve benzeri şeyler. Dün de yine bir tıkırtıyla uyandım. Yataktan çıkmadan sesleri dinlemeye çalıştım, bir şey duyamadım. Bir iki dakika sonra yine geldi. Bu sefer kalktım ve saate baktım. Saat daha 01:20 civarıydı ve uzun bir yazdan sonra yine kardeşimle yaşadığımı unutmuştum. Gönül rahatlığıyla yatağıma gittim.

"Abartıyorsun" diyebilirsiniz. Aslında bu konu üstünde hiç düşünmüyorum. Eskisi gibi kapıyı 4 kez kilitleyeyim, üst kilidi çevireyim diye takıntım da yok. Ama İstanbul bu, içini kemiriyor insanın, fark ettirmiyor da şerefsiz


Blogger tarafından desteklenmektedir.