diğerleri
Sezercik Küçük Mücahit incelemesi
Bugün Türk sinemasının en kendine has yapıtlarından Sezercik Küçük Mücahit'ten bahsetmek istiyorum. Bildiğimiz gibi 70'lerin ünlü çocuk yıldızlarından Sezer İnanoğlu - ki yapımcı Türker İnanoğlu'nun akrabası kontenjanından ve sevimliliğinden yıldız olmuştur - "Sezercik Yavrum Benim" ile sinema dünyasına atılmış ve bu film Sezer'in ailesine bakan Erol Taş'ın kendisine balon ve şeker gibi şeyler sattırdığı sahnelerle akılda kalmıştır. Bir sene sonraki "Sezercik Aslan Parçası" adlı devam filminde ise yine benzer bir hikayeyi oynanmış ama bu sefer kendisinden uzak babayı Ediz Hun, kötü adamı ise Erol Evgin'e benzeyen bir adam oynamıştır. Bu filmi de Sezercik'in etrafına çevrilip "piç piç baban kim?" diyerek dönen kötü kalpli çocuklardan hatırlayabiliriz. 1973 tarihindeki "Öksüzler" filmi ise dönemin The Expendables'ı olup Sezercik, Ayşecik ve Şişko Nuri gibi Yeşilçam'ın usta oyuncularını bir arada toplamış dev bir eserdir.
Ama yıl olmuş 1974. Kıbrıs harekatı günleri. Rum kesimine tokat gibi cevap vermek isteyen Yeşilçam, 7 yaşındaki Sezercik'i tekrardan sahneye çıkarmaya karar verdi. Bugün, bu filmi tekrardan izleyerek bir kaç şeye dikkat çekmek istiyorum.
Ama yıl olmuş 1974. Kıbrıs harekatı günleri. Rum kesimine tokat gibi cevap vermek isteyen Yeşilçam, 7 yaşındaki Sezercik'i tekrardan sahneye çıkarmaya karar verdi. Bugün, bu filmi tekrardan izleyerek bir kaç şeye dikkat çekmek istiyorum.
- Karşımızda Kıbrıs'ta yaşayan ideal bir Türk ailesi var. Evin kızı Lale bir öğretmen. Babası asker. Annesi sanırım ev hanımı. Ablası, Kıbrıs'ta Türkler'e bakan bir doktor ile evli ve sanırım o da bir ev hanımı. Lale, pilot Murat Taner ile evli ve o da ileride ev hanımı olmayı planlamakta çünkü Murat'ın dediği gibi "analık daha kutsal". Tabii bu muhafazakar muhabbetin dudaktan dudağa öpüşmeyle bitmesi de ayrı bir güzel (Seyirciye gösterilmez, hissettirilir).
- Murat Taner'in uçağı çakılınca çocuğuyla yalnız kalan Lale, annesinin hastalanmasıyla çocuğunu (Sezer) ablasına bırakıp Ana Vatan'a gider. Bu arada Rumlar ablası ve eniştesini öldürür çünkü Türklere sağlık hizmeti sağlayan bu çifti yok etmek köyü zor duruma sokacaktır (Fena fikir değil). Doktorun ölmeden kısa süre önce baktığı ve çocuklarının olmayacağını söylediği Kıbrıslı çift, silah seslerinden sonra doktorun evine gidip Sezer'i alır ve ona evlatları gibi bakar.
- Lale'nin çocuğu öldü sanıp akıl hastanesine yattığı sahneler çok iyidir. Sezercik'e aldığı oyuncaklar ile oynayan Lale, kendi kendine konuşur. Oyuncaklar da tank, asker ve askeri uçak gibi çocuğun gelişimini çok iyi yönde etkileyecek sevgi dolu oyuncaklardır. Bu sahnelerde Lale'nin "işte baban seni bekliyor, aslan baban, yiğit baban. Babanın elini öpsene. İşte babanın uçağı. Sen de pilot olacaksın" tadındaki konuşmaları savaşın insanları nasıl sevdiğinden ayırdığını ve onları nasıl delirttiğini göstermek için kullanılabilirdi. Bu sahnelerden de çok güzel savaş karşıtı bir mesaj verilebilirdi. Hatta ve hatta Lale en sonunda "Gelmeyeceksiniz di mi? Ne olur gelin" der ve ağlar. İşte burada seyirci bir an "savaş sevenleri ayıran ne manasız şey" diye düşünse de, filmin sonunda verilen "asker ol asker, ölürsen de ölürsün" mesajı ile bir çuval incir berbat oluyor.
- Daha okula başlamayan Sezer'in manevi babasından muhteşem bir istek geliyor: "Büyüyünce Türk subayı olacaksın!". Belki doktor olacak, belki avukat olup adanın hakkını mahkemelerde koruyacak. Ama yook, subay olsun. Nedeni de çok mantıklı: "Çünkü bu senin kanında var". Sonra efendim neden savaşta başarılı olup, burada kazandıklarımızı diplomaside kaybediyoruz. (Sosyal mesaj)
- Sezer, sanırım filmin büyük bir bölümünde yedi yaşında. Hadi bir de ben düşüreyim, altı yaşında olsun. Demek ki Lale, en az altı yıldır öğretmenlik yapmıyor. Peki Lale'yi akıl hastanesinde ziyaret eden öğrencileri kaç yaşında. En fazla 11. Yani Lale, bu arkadaşları en iyi ihtimalle 5, olmadı 3-4 yaşlarında eğitmiş olsa gerek. Hmm.
- Öğrenci 1: Sizin eliniz hem tatlıdır hem acıdır öğretmenim. Çünkü bana bir kere vurmuştunuz, hiç acımamıştı. Lale: Acıtmak için hiç vurabilir miyim yavrum? Öğrenci 2: Zaten öğretmenin vurduğu yerde güller açarmış, tıpkı anne eli gibi.
(Otoriteye övgü. Mantığa gel)
- Irkçılığın tavan yaptığı an: Bayramlıklarını giyen Sezer, manevi annesinden "eve gelin getireceksin" diye övgüler aldıktan sonra en yavşak gülümsemesiyle şöyle cevap verir: "O kolay anne. Rum mahallesinde kızlar laf atıyor bana. Ama ben hiç yüz vermiyorum!" Babadan gelen cevap da sıçtık sıvıyoruz tarzında: "Verme oğlum, sana gerçek bir Türk kızı yaraşır."
- Bir başka psikopatlık anı. Bu sefer bir esnaftan gelsin. "Bizim çocuklarımızın onların çocuklarını döveceği, bizlerin de babalarının ağızlarını burunlarını kıracağımız günler gelecek, hem de yakında". Diğer esnaf da "İnşallah" diyor.
- Sezer'in Rum çocuklardan dayak yediği tarih, 15 Temmuz 1974. Çünkü Makarios darbe ile indirilmiş ve bunu radyodan öğreniyoruz. Filmin tarihi gerçekliğe en yaklaştığı nokta burası.
- EOKA, müezzini öldürerek katliama başlıyor. Ancak katliamda o kadar kişi öldüyse, bangır bangır taramalı tüfak sesini duymayıp hala abdest almaya devam eden, ya da hiçbir şey olmamış gibi yürüyen vatandaşlarımız da azıcık suçludur.
EOKA değil Trabzon |
- Sezercik'in arasını koştuğu Çobanlı ve Bayraklı köylerinin gerçek hayatta ne kadar uzak olduğunu öğrenmek için Google Maps kullanacaktım. Köyler uydurulmuş ya la? Böyle köyler yok Google'a göre.
- Sezer, EOKA'cıları kapana kıstırır. Türk askeri de Sezer'e adamı vurması için tüfek verir (Tekrarlayalım; Sezer daha 6-7 yaşında). Sezer, vuracak gibi olur vuramaz. Sonra da bu Türk askeri şöyle der: "Türk ulusunun çocukları bile aman diyene tetik çekmez!" İşte kıvrak zeka! Çocuk tetiği çekse "gitti Rum pislikler" diyecek adam tetik çekilmeyince ahlak dersi veriyor. Yaman askermişsin delikanlı. Sonra da Sezer'i "onbaşı" yaparak (fahri demek isterdim ama üniforma öyle demiyor) o kadar da zeki olmadığını maalesef yüzümüze vuruyor.
Sezercik'in üvey babasının çöplükte bulduğu kasket. Sinek mıknatısı |
-
Sezer ile Çavuş Ömer, Sezer'in manevi ebeveynlerinin mezarına jiple giderler. Bir yandan da radyodan Neşet Ertaş'ımsı bir şarkı çalmaktadır. Arkadan saz sesi gelirken biri bozlak okur. Sonra birden ses kesilir ve Sezer "ne de güzel okudun" der. Meğer Çavuş Ömer söylüyormuş şarkıyı! Eski beat box'çulardan olsa gerek.
-
Çavuş Ömer, bu şarkı olayından sonra Rumlar tarafından vurulur ve öldürülür. O sırada cebinden bir kağıt çıkarır. Öğreniriz ki Çavuş Sancaktar'a mesaj götürüyormuş. Yani savaş devam ederken, Bayraklı köyünden gelen bir mesajı savaşın merkezindeki Sancaktar'a götürme görevi üstü açık jiple kabak gibi ortada giden ve yanında bir çocuk onbaşı bulunan bir çavuşa verilmiş. Es kaza Sezer orada olmasa haber iletilmeyecek ve üç bölük kaybedilecek. Yo dostum yo, bu kadarı fazla. Ha bu arada Parola: Barış. İşareti: Süngü. Kavram kargaşası var.
- En sevdiğim sahnelerden birine geçelim:Yanan bir ev, içinden gelen "imdat" sesleri. Bir Rum askeri, bebeği kundakta bir Türk kadınına ateş eder. Herhalde öldürecek diye düşünürüz ama senarist bizi şaşırtır. Çünkü kadına tecavüz edecektir. Ama niye o zaman silahla vurmuştur? Bilinmez.Sonra Sezer gelir, adam iş üstündeyken adamı vurur. Rum askeri yaralı halde silahını çıkarır ve Sezer'e yürür. Sezer, geri zekalı gibi silahını yere atmıştır. Adam ona doğru gelirken ise en güzel korunma yöntemi olan gözlerini kapamayı uygun görür. Neyse ki adam bizim göremediğimiz kanının kaybından ölmüştür.Kadıncağız şoktadır. Oğlunu ister. Mutlu sonla biteceğini zannederiz bu sahnenin. Ama bir ters köşe daha! Kadın, çocuğu Sezer'e emanet edip çat diye ölür. Sahnede yine kan yoktur. (Bence Rum askeri değil, Sezer'in kurşunu ikisini birden öldürdü. Diger türlü Rum tecavüz ederken Türk kadınının ölmesi gerekiyor... Off çok saçma, geçelim)
- Araya montajlanan Kıbrıs harekatının gerçek görüntülerinin tarihi önemi var ama bu kadar boktan kopyaları nereden bulmuşlar inanılır gibi değil.
Eğer bir Rum askeri bıçakla size saldırırsa, yapmanız gereken hareket. |
- Dikkat dikkat, filmde Günaydın Gazetesi'nin reklamı var ve bugün var olmayan bu gazetenin adı Show TV'de sansürlendi.
- Filmin sonunda Lale, Sezer'in izini sürüyor ve kendisi hakkındaki bütün bilgileri öğreniyor. Buna rağmen Kıbrıs'taki askeri geçitte askerlerle yürüyen, daha sonra bütün geçenleri selamlayan o kahraman çocuğun Sezer olduğunu o kadar bakmasına rağmen anlamıyor. İnsan hiç mi şüphelenmez? Sonra Sezer'in adı kabak gibi okununca hemen oğlum diye koşuyor.
- Bu arada ilginçtir, Sezer'in babasının nenesi Lale'ye filmin başında bir kolye vermiş ve Lale, bunu hayatımın sonuna dek saklayacağım demişti. Daha sonra film boyunca o kolyeyi (yanlış bilmiyorsam) bir kere bile görmedik.
- Sezer ve Lale'yi oynayan Perihan Savaş'ın birlikte olduğu sahneler sadece 2 dakika falan sürmekte. Bu da Yeşilçam için çok farklı bir durum olsa gerek. Bundan mıdır bilinmez, ikili bir sene sonraki Bitirimler Sınıfı filminde yine beraber oynamış, Sezer büyüdüğü için sinema sektöründen yavaş yavaş çekilirken, Perihan Savaş ise İbrahim Tatlıses ile birlikteliğine doğru yola çıkmıştır.
Yorum yap