Seçim sonrası çuvaldızı

by 23:33:00
Dünkü seçimlerde ne gerçekte olmasını istediğim ne de olacağını tahmin ettiğim sonuç çıktı. İlkinde başarısız olmam şaşırtıcı ya da üzücü değil. Kaçımız hayalini kurduğu şeye sahip ki? İkincisinde başarısız olmam biraz daha üzücü ama biraz bu işler üstünde kafa yorup bir sonuca varılabiliyor ve kendi düşüncelerini tatmin edebiliyorsun. Mesela ben Erdoğan'ın ikinci turda kazanacağını fakat AKP'nin mecliste çoğunluğu kaybedeceğini tahmin ediyordum. Evet, Erdoğan kazandı ama ilk turda kazandı. Evet, AKP mecliste çoğunluğu kaybetti ama MHP desteğiyle ülkeyi yönetmeye devam edecek. MHP'nin nasıl bu kadar çok oy aldığı şaşırtıcı. Bazı fikirlerim var ama artık bunu da sosyologlar araştırsın, bulsun.

Asıl bahsetmek istediğim şeyler bunlar değil. Asıl bahsetmek istediğim şey "bizim taraf"ın da aslında ne kadar temelsiz, içi boş düşünebildiği ve bunu büyük bir kibir ile görmezden geldiği. Bunu her seçim döneminde görüyoruz aslında. Bu seçim döneminde de boş geçmedik. Twitter'a, ekşisözlük'e giriyorsun, aynı goygoyu görmek mümkün: her zaman birileri çıkıp hiçbir gözleme, düşünceye dayandırmadan İnce'nin Erdoğan'dan ilk turda daha fazla oy alabileceğini iddialı bir biçimde söylüyor. Erdoğan'ın %40'ın altına düşmemesi durumunda hesabını kapatacağını söyleyen kim bilir kaç kişi gördüm. Bu güven nereden geliyor? Sosyal medyadan. Arkadaşlar, canlarım, sosyal medyada neredeyse hepimiz kendi ideolojimizin içinde hapsolmuş durumdayız. Sen yüzlerce #teamince nickli adam takip ediyorsun, gerisini görmüyorsun. Orada bir kişi "AKPli bir komşum var, artık bıkmış, İnce'ye oy verecekmiş" diyince hoşuna gidiyor, sen ve senin gibi yüzlerce kez bunu retweet'liyorsunuz ve sanki her AKPli komşu İnce'ye oy verecekmiş gibi hissediyorsunuz. Kendimizi kandırıyoruz. İnce'nin İstanbul mitingine katılan insan sayısında kendimizi kandırdığımız gibi. Sen hiç 5 milyonluk bir kalabalığı kafanda canlandırabildin mi? Evet, çok kalabalıktı, çok coşkuluydu, bazı insanlar miting alanının taa en arkasına gitmemek için yan sokakları kapatıp İnce'yi dinledi. Ancak, bu sayının 5 milyon olmasının imkanı yok. İstediği yüz ölçümünü, insan yoğunluğunu al. Bu rakama ulaşamazsın. Bir polis kayıtları lafı dönüp duruyor ama başka hiçbir detay yok. Lakin hoşuna gidiyor 5 milyon, söyleyip duruyorsun.


Dün CHP tarafından gelen açıklamaların da etkisiyle herkes birden bire "seçim ikinci tura kaldı" demeye başladı. Herkes birbirlerini umutlandırdı. Bunun da çöküşü çok kötü oldu. Herkeste büyük bir düş kırıklığı, depresyon. Halbuki daha önce seçim görmüş bu insanların CHP kanadından gelen bu yalandan yüreklendirme ya da son çırpınışlara alışık olması lazımdı. Ama işte zor zamanında insanoğlu tutunacak bir dal arıyor. Mesela tutunacak dallardan biri "oylar çalınıyor!" diye bağırmak. Bu da Anadolu Ajansı üstünden yapılıyor. Taa eskiden, Doğan Haber Ajansı ve AA'nin seçim bilgilerini ayrı ayrı verdiği zamanlarda herkes "AA yalancı, şerefsiz" diye saydırırdı ancak iki ajans da her zaman aynı yerde buluşurdu. İnsanlar bu durumu hala kabul etmiyor ısrarla. AA, kendimi bildim bileli her zaman ya bilgilerini önce Erdoğan'ın daha güçlü olduğu doğudan aldığı için ya da gerçekten psikolojik baskı olsun diye Erdoğan'ın güçlü çıktığı sandıkları daha önce sisteme girdiği için Erdoğan'ı yukardan başlatıyor ama her zaman da bu yüksek oy oranı daha makul bir seviyeye iniyor. Ancak her seçim Anadolu Ajans'ına küfür gırla. Tabii ki de Ajans'ın bağımsız yayın yapamaması çok büyük bir problem. Eğer AA dürüst ve ahlaklı yayın yapabilse kimse AA'nın sonuçlarını tartışmaz. Lakin, her şeyin normal seyrinde gittiği anlarda bile AA'nın verilerine insanlar kendini kandırırcasına güvenmiyor.

Bir de bir seçim klasiği olarak "YSK'da daha o kadar sandık açılmadı, büyükşehirlerden bilgi geliyor, korkmayın!" muhabbeti var. İnanılmaz bir şekilde bu muhabbeti sandık görevlisi arkadaşlarım bile dün gece durmadan yaptı. Ancak insanlar şunu unutuyor: Anadolu Ajansı görevlileri ıslak imzalı tutanak hazırlandığı gibi tutanaktaki bilgileri merkeze gönderiyor. Merkezdeki çalışanlar da bu bilgileri sisteme giriyor ve, hop, televizyonda gösterilen bilgiler güncellendi. YSK'ya ise oy çuvalları ve tutanaklar fiziksel olarak götürülüyor. Orada bir daha kontrol ediliyor. Daha sonra sisteme giriliyor. Bu nedenle her zaman YSK'nın sandık açılma oranı AA'dan geride oldu ve olacak. Hatta daha sonra YSK'nin bilgileri Oy ve Ötesi'nin gönüllüleriyle girdiği tutanak bilgileri ile karşılaştırılıyor ve sağlamalar yapılıyor. Bu nedenle resmi sonuçlar birkaç gün sonra açıklanıyor. Bu da AA'dan biraz daha farklı olabiliyor. Geçen seçimlerde Oy ve Ötesi bir miktar düzenleme yaptı ancak seçim sonuçlarının doğruluğunu kabul etti. Bunu dedi diye de "eğitimli, Batılı, akıllı" kesimden yemediği küfür de kalmadı. Bu seçimde bir başka sivil toplum örgütü olan Adil Seçim platformu AA'ya alternatif olarak ortaya çıktı. Bir ara onlar da CHP gibi "ikinci tura kalacak" diye ortalığı karıştırdı ama AA'nın verdiği sonuçlarla aynı yere vardı. Aynı yere varınca da onlar da bir ton küfür yedi (ama hak ettiler).

Peki CHP neden insanları boş umutlandırıyor? Çünkü CHP güçlü olduğu yerlerden, daha çok görevlisinin bulunduğu yerlerden, kendisini mutlu edecek bilgileri önce eline geçiriyor. Ancak ya bunun farkına varmayacak kadar gerizekalılar, ya da insanlarla alay etmeyi seviyorlar ve de "merak etmeyin" diye gaz veriyorlar. En sonunda ise bozulmuş suratlarıyla, iki kelimeyi bir araya getiremeyen cümleleriyle kapanış konuşması yaparak bir sonraki seçime kadar çenelerini kapıyorlar. "Bizim taraf" da CHP'nin bu hareketlerini eleştiriyor ama aynı yemi bir sonraki seçimde yine yutuyorlar. Açılmış, sayımı tamamlanmış sandıklardaki oylar ancak gecenin köründe YSK'ya getirilirken "bakın Bakırköy'den oy geliyor, sandıkları bırakmayın!!" diye bağırıyorlar ama o oyun sandık kurulu tarafından onaylanmış sonuç tutanağı zaten AA'ya gitmiş, sisteme girmiş. YSK işi sadece resmiyete dökecek ama sonucu değiştiremeyecek. (Bu arada YSK'da istifa eden görevliler gibi bir yalan da hemen rotasyona girdi sosyal medyada. Bu taraf değiştiren namuslu görevli yalanı Gezi'den beri her olayda çıkıyor, hep de kendine seyirci buluyor).

Demek istemiyorum ki insanlar sandıklara sahip çıkmasınlar. Bence son yılların en önemli politik hareketlerinden biri gençlerin tamamen kendi istekleriyle sandık hilelerine karşı durmaları. Sivil toplumun bu kadar içinde olduğu bir sistemde, özellikle büyükşehirlerden gelen sonuçlarda, bir hile olasılığı gerçekten azalıyor. Eğer bu oluşumlar olmasaydı ve yukarıda yakındığım suçlamalar yapılsaydı, bu kadar sinir olmazdım. Ancak bu oluşumlara dahil olup, halen YSK, AA nasıl çalışır bilmeyen, öğrenmeyen bu genç kesime kızmamak elde değil.

(Bu arada şunu da eklemeden olmaz: son yılların en şaibeli olayı geçen referandumda mühürsüz oy pusulalarının sayım ortasında kabul edilmesiydi. İşte bu gerçekten karanlık, açıklaması zor ve hatta yasal olmaması gereken bir durumdu. Bu konuda söylenecek her türlü eleştirinin arkasındayım.)

Peki oylar sayıldı ve Erdoğan yeniden kazandı. İnsanlar buna inanmıyor, bir umut ışığı bekliyor. Siz muhalefet lideri olsanız ne yapardınız? Birçok insan kolay yolu seçip "oyumuzu çaldılar" diye kitlesini gaza getirirdi. Ancak burada İnce bunu yapmadı ve eleştirildi. İnsanlar İnce'den kendi inandıklarını duymak istiyordu ancak İnce çok büyük ihtimalle farklı kaynaklardaki sonuçları karşılaştırmaya çalıştı. Bu da tabii ki zaman aldı. Keşke seçimi kaybettiğini anladığında "Gençler, ölçtüm biçtim, sonuçlar bunlar. Maalesef olmadı, iyi geceler." tadında bir konuşma yapsaydı. İnce'nin Küçükkaya'ya yaptığı WhatsApp açıklaması açıklanmasaydı ben İnce'nin böyle bir açıklamayı yapacağını düşünüyorum. Ama biliyorum ki herhangi bir açıklama sonrası İnce o "gençler" tarafından topa tutulacaktı. İnce'nin sabah yaptığı konuşma ise, onun neden diğerlerinden farklı olduğunu göstermesi açısından çok önemli. "Oy hırsızlıkları olabilir ama 10 milyon farkı açıklayamaz" demesi, yanlı basına, kısacık propaganda süresine rağmen %30'u geçmesinin başarı olduğunu söylemesi ve en önemlisi çalışmaya devam edeceğini söylemesi sahip olduğu liderlik vasfını memlekete bir kez daha göstermesi açısından çok önemli.

Bir kere adam şair, farkı burada
Muharrem İnce demişken, kendisinin adaylığı açıklandıktan kısa bir süre sonra hemen bir kolpacı Muharrem İnce adına twitter hesabı açıp, twit atmaya başladı. Bizim millet de yazılanlar hoşuna gidince "oo İnce'ye bak" diye "sahte midir, değil midir?" dikkat etmeden yıkamaya yağlamaya başladılar. Bir yerden sonra sahte hesap İnce'yi kötü etkileyebilecek, daha sert şeyler yazmaya başladığında bizimkiler uyarılara rağmen bu hesapları retweet'lemeye devam ettiler. Hadi bir süre bunu yedin ve daha sonra Muharrem İnce, onaylı-mavi tikli hesabıyla görünmeye başladı. Ya yüksek lisans yapmış arkadaşım tüm bu olan bitene rağmen aylar sonra sahte İnce'den retweet atıyordu. Böyle bir şey olabilir mi? (Merhaba Kılıçdaroğlu). Dün de 7 (yedi) takipçili sahte Temel Karamollaoğlu hesabından atılan yalan dolanı sandık görevlisi arkadaşım paylaşıyor. Bu arkadaşlara sorsan ama AKP'liler yalan haber paylaşır, dünyanın en büyük problemi "fake news"tir, her şeyi teyit etmek gerekiyor. Ancak sükünetin korunmasının en önemli olduğu zamanda insanları daha da gaza getirecek şeyleri önüne arkasına bakmadan paylaşmak akıllı adam işi değil.

Yani demem o ki o sıkça eleştirdiğimiz AKP seçmenine taş çıkartırcasına araştırmadan söylediğimiz sözler, yalan haberlere elimizde tuzlukla koşmamız, çok önemsediğimizi düşündüğümüz kişileri işimize gelmeyince linç edercesine eleştirmemiz, "büyük resim" görmüş AKP seçmeni gibi "oo İnce'yi tehdit ettiler, o yüzden bak bu gece piyasada yok" gibi komplo teorileri kurmamız hiçbir tarafından birbirinden çok da fazla farkı olmadığını gösteriyor. Kendimize çeki düzen vermeden daha büyük hedeflere varmamız çok da olası değil.
Blogger tarafından desteklenmektedir.