hayat
Zaman
Acı Vatan Mannheim'a geçtik diye 59RS'yi unuttum sanılmasın. Ancak insan yeni bir yerde hayata başlayınca, sadece onunla ilgili şeyler düşünüyor, onunla ilgili şeyler yazmak istiyor.
Ancak ben biraz zamandan bahsetmek istiyorum. 23 yaşındayım ve 24'e doğru yol alıyorum. Belki bu konularda ahkam kesmek için çok gencim ama, benim de kendi çapımda dolu dolu bir hayatım oldu. Bugün geçmiştan kalan resimlere bakıyordum. Önce Erasmus resimlerime baktım. Evet dedim, bunlar benim hayatımın en güzel günleri. Kafamda sorun yok, dersler tadında, şehir muhteşemdi.
Sonra biraz daha geriye gittim, üniversitenin ilk yıllarına. Bir anda Köln'ü unutup o günlere dönmek istedim. Yeni ve sıcak bir ortama adım attığım zamanlar. Saçlarımın uzun olduğu o güzel günler. Superdorm'da Ege ile kalıp, her gün gülümsediğim anlar. Hani herkes birbirine daha yakınken, bir kariyer bulma çabası üstümüze yapışmamışken.
Sonra daha bile geriye gittim, lise günlerine. Sil baştan. Bu sefer o zamanları özledim. Herkesin üniformalarının çizdiği sınırlardan bir şekilde kaçma çabalarını. Tüm okul önünde İbranice şarkı söyleme ya da peruklarla sahneye çıkma cesaretimizin olduğu, ÖSS gibi bir illetin üstünde dostça gelebildiğimiz, dağ başında, kendi distopyamızda yaşadığımız o günler.
Keşke bu kadar güzel günler geçirmeseydim dediğim bile oluyor. Keşke geçmişim oldukça silik ya da üzücü olsaydı da önümdeki günlere daha umutla tutanabilseydim. Bundan geliyor biraz vurdumduymaz oluşum. Geçmişte o kadar güzel yaşadıktan sonra geleceğe karşı tokluk hissi var.
İnsan uzanmak, geri dönmek istiyor o günlere. Dönemeyeceğini biliyorsun, daha da özlüyorsun. Sonra kalbinde bir acı. Geçiyor elbet, ama sadece bir süreliğine. Sonra ne bileyim, Almanya'da baktığın nehir birden Boğaziçi'ne dönüşebiliyor. Amerikan saç kesimli bir çocuk gördüğünde "bu ben miyim yoksa?" diyebiliyorsun.
Bazen Facebook'ta görünce uzun zamandır konuşmadığım dostlarımı, "dur kesme saçını", "sakın kilo verme", "gözlüklerin kalsın, lense başlama" diyorum. Sanki her zaman liseli kalacaklarmış gibi. Sanki ben de her zaman liseliymişim gibi.
E o zaman Sezen Aksu'dan gelsin. "Ah ne kahraman, ne cesur, ne güzel çocuklardık. Her yeni günü ümitle nasıl kucaklardık. Ah kaldırımlar biliyor, bir devir muhteşemdik. Güz güneşinden hüzünlü, ilk yazdan şendik."
Ancak ben biraz zamandan bahsetmek istiyorum. 23 yaşındayım ve 24'e doğru yol alıyorum. Belki bu konularda ahkam kesmek için çok gencim ama, benim de kendi çapımda dolu dolu bir hayatım oldu. Bugün geçmiştan kalan resimlere bakıyordum. Önce Erasmus resimlerime baktım. Evet dedim, bunlar benim hayatımın en güzel günleri. Kafamda sorun yok, dersler tadında, şehir muhteşemdi.
Sonra biraz daha geriye gittim, üniversitenin ilk yıllarına. Bir anda Köln'ü unutup o günlere dönmek istedim. Yeni ve sıcak bir ortama adım attığım zamanlar. Saçlarımın uzun olduğu o güzel günler. Superdorm'da Ege ile kalıp, her gün gülümsediğim anlar. Hani herkes birbirine daha yakınken, bir kariyer bulma çabası üstümüze yapışmamışken.
Sonra daha bile geriye gittim, lise günlerine. Sil baştan. Bu sefer o zamanları özledim. Herkesin üniformalarının çizdiği sınırlardan bir şekilde kaçma çabalarını. Tüm okul önünde İbranice şarkı söyleme ya da peruklarla sahneye çıkma cesaretimizin olduğu, ÖSS gibi bir illetin üstünde dostça gelebildiğimiz, dağ başında, kendi distopyamızda yaşadığımız o günler.
Keşke bu kadar güzel günler geçirmeseydim dediğim bile oluyor. Keşke geçmişim oldukça silik ya da üzücü olsaydı da önümdeki günlere daha umutla tutanabilseydim. Bundan geliyor biraz vurdumduymaz oluşum. Geçmişte o kadar güzel yaşadıktan sonra geleceğe karşı tokluk hissi var.
İnsan uzanmak, geri dönmek istiyor o günlere. Dönemeyeceğini biliyorsun, daha da özlüyorsun. Sonra kalbinde bir acı. Geçiyor elbet, ama sadece bir süreliğine. Sonra ne bileyim, Almanya'da baktığın nehir birden Boğaziçi'ne dönüşebiliyor. Amerikan saç kesimli bir çocuk gördüğünde "bu ben miyim yoksa?" diyebiliyorsun.
Bazen Facebook'ta görünce uzun zamandır konuşmadığım dostlarımı, "dur kesme saçını", "sakın kilo verme", "gözlüklerin kalsın, lense başlama" diyorum. Sanki her zaman liseli kalacaklarmış gibi. Sanki ben de her zaman liseliymişim gibi.
E o zaman Sezen Aksu'dan gelsin. "Ah ne kahraman, ne cesur, ne güzel çocuklardık. Her yeni günü ümitle nasıl kucaklardık. Ah kaldırımlar biliyor, bir devir muhteşemdik. Güz güneşinden hüzünlü, ilk yazdan şendik."
Yorum yap