hayat
Yolunu çiz evlat
Blog'u boşladığım doğrudur. Ancak zaten günlerini tez yazarak geçiren biri için belli bir yerden sonra kafayı bir şeyler yazmaya odaklamak çok zor geliyor. Neredeyse her zaman geceleri yazarım blog'a. Tabii böyle bir durumda geceleri yarı kapanan gözlerle pek yazacak takatim kalmıyor.
Aslında yazıya dökecek şeyler var kafamda. En çok da üzerimde biriken beklentiler hakkında yazasım var. İki yıl önceki Haziran'a geri dönmüş gibiyim. "E okudun okudun, ne olacak şimdi?" soruları. O zaman da belirsizdi, şimdi de belirsiz. Ancak o zaman güzel sonuçlanmıştı, e umarım bu sefer de güzel sonuçlanır.
Mesela babam her zaman ama her zaman yolumu çizemediğimden yakınır ya da bir yolda sabit kalamadığımdan. Tam olarak neden yakındığını da anlayamıyorum açıkcası. Sanırım herkes kendi kafasında benim için bir yol çizmiş durumda. Babam çok uluslu bir şirkette iyi para kazanan (burası önemli) bir yönetici olmamı ister mesela. Verdiği örnekler bu yönde. Annem, bu konularda eskiden daha bir rahatken şimdi alttan altta babamın çizdiği yola ortak oluyor sanırım. Neyde uzlaştıklarını bir kenara bırakırsam, bir şeylerde uzlaşıyor olabilmeleri benim için ayrı bir mutluluk kaynağı olduğu gibi, ayrı bir yazı konusu da. Dayılarımdan biri bunca emeğin boşa gitmemesine değinir. Ebeveynlerimden farklı olarak para konusunu o kadar öne sürmez ama ne yaparsam emeğimin boşa gitmeyeceği konusunda sanırım ortak noktada buluşamadık. Aile bireylerimin hepsini burada saymama gerek yok ama siyasal bilimler okumamı %100 destekleyen birini bulamam. "Sen okuyorsan bir bildiğin vardır" şeklindeki destekleri de maalesef destek olarak kabul etmiyorum :(
Aslında ben ne istediğimi açıkça belirttiğimi düşünüyordum: siyasal bilimlerde uzmanlaşmak, akademik çalışmalar yapmak, ister üniversite olsun, ister araştırma enstitüleri. İleride de daha büyük organizasyonlarda rol almak. Tabii bunların bir kısmını Almanya'da yapmak olunca seçeneklerim azalıyor ama kovalıyoruz bir şeyler. Aslında bu fikirlere de çok büyük bir muhalefet yok ama şu konu açılıyor "25 yaşına geldin, geç kalıyorsun". Öncelikle benim bu yukarıda yazdığım şeyleri yapmak için en az yüksek lisans bitirmek lazım ve bunu daha erken bitirmenin insanlıktan feraget etmedikçe hiçbir şansı yok. İkincisi, 25 gerçekten o kadar geç mi? Benim yüksek lisans yapmayan arkadaşlarımdan farkım sadece 2 sene zaten. İnsanlar 18 yaşında işe değil, üniversiteye giriyorlar.
Bende dil pabuç kadar oldu valla ancak karşı tarafa iki üç kere anlatmaya çalışıyorum, beklediğim reaksiyonları alamayınca vazgeçiyorum. (Buradan megalomanlıkla ilgili bir çıkarım yapılabilir, yapılmasın, alakası yok) Zaten karışık konular bunlar. Anneme okuduğum okulların eğitim sistemini lise ortasında anlatmayı bıraktım. Buraya ilk geldiğimde "nasıl dersler görüyorsunuz?" dediğinde annem, "şimdi R diye bir program var, buraya bir konu hakkındaki istatistikleri yerleştiriyoruz. Ellerimizle yazdığımız istatistik modelleriyle, 'regression' dediğimiz istatistiki bağlantıları kuruyoruz. Bunların tablolarını oluşturup, hangi etmenin etkili, hangisinin etkisiz olduğunu anlıyoruz..." diye giden cümleler kurmak yerine "boşver" diyorum, o mutlu ben mutlu. Babam ise sağolsun yüksek lisans biterken geldi sordu neler gördüğümüzü. Biraz anlatmaya başladım, baktım konu sarmadı çünkü gelişmiş devletlerin gizli politikalarını maalesef göremiyorduk. Gerçi öyle olsa ne güzel olurdu. Daha ilk derste, "Her şeyin arkasında ABD var, birileri düğmeye basıyor" diyip diplomayı verirlerdi bize. Tekrardan söyleyeyim sevgili dostlar, siyasal bilimler oturup "Çin çok büyüdü. ABD bitti artık, Çin var" gibi havadan sudan muhabbetler yapmak değil, "hangi faktörler üye devletlerin AB yasalarına uyumlarını etkiler" ya da "bireyin politikadan dışlanmasının arkasında yatan şeyin ekonomik ya da politik nedenler olması" gibi sistematik şeyler. Ben de ilki gibi sanıyordum ama değil. Gerçekten değil. Yoksa "PKK neden saldırıyor? ABD" derken birdenbire "PKK neden çekiliyor? ABD" demek kolay. ABD'yi de hiç sevmem ha. Lisede ya da yüksek lisansta ve hatta doktorada kendilerini seçsem hayatım kariyer anlamında çok farklı olurdu ama yok, hayallerimi süslemiyorlar.
Bu konu daha çok uzar ama şimdilik bu kadar yeter. Yazdım iyi oldu (umarım) çünkü bir yerden sonra içine ata ata bilinçaltından patlıyor bu düşünceler.
Kısacası lütfen bir konuşma öncesi "nasılsın?", "havalar nasıl Almanya'da?", "neler yapıyorsun boş zamanlarında?" gibi soruları sorun bana, size ne kadar saçma sapan gelse de. Çünkü merhabalaşmak sonrası "ee kariyer planların ne?" diye bir soruyla karşılaşınca gerçekten üzülüyorum :(
Aslında yazıya dökecek şeyler var kafamda. En çok da üzerimde biriken beklentiler hakkında yazasım var. İki yıl önceki Haziran'a geri dönmüş gibiyim. "E okudun okudun, ne olacak şimdi?" soruları. O zaman da belirsizdi, şimdi de belirsiz. Ancak o zaman güzel sonuçlanmıştı, e umarım bu sefer de güzel sonuçlanır.
Mesela babam her zaman ama her zaman yolumu çizemediğimden yakınır ya da bir yolda sabit kalamadığımdan. Tam olarak neden yakındığını da anlayamıyorum açıkcası. Sanırım herkes kendi kafasında benim için bir yol çizmiş durumda. Babam çok uluslu bir şirkette iyi para kazanan (burası önemli) bir yönetici olmamı ister mesela. Verdiği örnekler bu yönde. Annem, bu konularda eskiden daha bir rahatken şimdi alttan altta babamın çizdiği yola ortak oluyor sanırım. Neyde uzlaştıklarını bir kenara bırakırsam, bir şeylerde uzlaşıyor olabilmeleri benim için ayrı bir mutluluk kaynağı olduğu gibi, ayrı bir yazı konusu da. Dayılarımdan biri bunca emeğin boşa gitmemesine değinir. Ebeveynlerimden farklı olarak para konusunu o kadar öne sürmez ama ne yaparsam emeğimin boşa gitmeyeceği konusunda sanırım ortak noktada buluşamadık. Aile bireylerimin hepsini burada saymama gerek yok ama siyasal bilimler okumamı %100 destekleyen birini bulamam. "Sen okuyorsan bir bildiğin vardır" şeklindeki destekleri de maalesef destek olarak kabul etmiyorum :(
Aslında ben ne istediğimi açıkça belirttiğimi düşünüyordum: siyasal bilimlerde uzmanlaşmak, akademik çalışmalar yapmak, ister üniversite olsun, ister araştırma enstitüleri. İleride de daha büyük organizasyonlarda rol almak. Tabii bunların bir kısmını Almanya'da yapmak olunca seçeneklerim azalıyor ama kovalıyoruz bir şeyler. Aslında bu fikirlere de çok büyük bir muhalefet yok ama şu konu açılıyor "25 yaşına geldin, geç kalıyorsun". Öncelikle benim bu yukarıda yazdığım şeyleri yapmak için en az yüksek lisans bitirmek lazım ve bunu daha erken bitirmenin insanlıktan feraget etmedikçe hiçbir şansı yok. İkincisi, 25 gerçekten o kadar geç mi? Benim yüksek lisans yapmayan arkadaşlarımdan farkım sadece 2 sene zaten. İnsanlar 18 yaşında işe değil, üniversiteye giriyorlar.
Bende dil pabuç kadar oldu valla ancak karşı tarafa iki üç kere anlatmaya çalışıyorum, beklediğim reaksiyonları alamayınca vazgeçiyorum. (Buradan megalomanlıkla ilgili bir çıkarım yapılabilir, yapılmasın, alakası yok) Zaten karışık konular bunlar. Anneme okuduğum okulların eğitim sistemini lise ortasında anlatmayı bıraktım. Buraya ilk geldiğimde "nasıl dersler görüyorsunuz?" dediğinde annem, "şimdi R diye bir program var, buraya bir konu hakkındaki istatistikleri yerleştiriyoruz. Ellerimizle yazdığımız istatistik modelleriyle, 'regression' dediğimiz istatistiki bağlantıları kuruyoruz. Bunların tablolarını oluşturup, hangi etmenin etkili, hangisinin etkisiz olduğunu anlıyoruz..." diye giden cümleler kurmak yerine "boşver" diyorum, o mutlu ben mutlu. Babam ise sağolsun yüksek lisans biterken geldi sordu neler gördüğümüzü. Biraz anlatmaya başladım, baktım konu sarmadı çünkü gelişmiş devletlerin gizli politikalarını maalesef göremiyorduk. Gerçi öyle olsa ne güzel olurdu. Daha ilk derste, "Her şeyin arkasında ABD var, birileri düğmeye basıyor" diyip diplomayı verirlerdi bize. Tekrardan söyleyeyim sevgili dostlar, siyasal bilimler oturup "Çin çok büyüdü. ABD bitti artık, Çin var" gibi havadan sudan muhabbetler yapmak değil, "hangi faktörler üye devletlerin AB yasalarına uyumlarını etkiler" ya da "bireyin politikadan dışlanmasının arkasında yatan şeyin ekonomik ya da politik nedenler olması" gibi sistematik şeyler. Ben de ilki gibi sanıyordum ama değil. Gerçekten değil. Yoksa "PKK neden saldırıyor? ABD" derken birdenbire "PKK neden çekiliyor? ABD" demek kolay. ABD'yi de hiç sevmem ha. Lisede ya da yüksek lisansta ve hatta doktorada kendilerini seçsem hayatım kariyer anlamında çok farklı olurdu ama yok, hayallerimi süslemiyorlar.
Bu konu daha çok uzar ama şimdilik bu kadar yeter. Yazdım iyi oldu (umarım) çünkü bir yerden sonra içine ata ata bilinçaltından patlıyor bu düşünceler.
Kısacası lütfen bir konuşma öncesi "nasılsın?", "havalar nasıl Almanya'da?", "neler yapıyorsun boş zamanlarında?" gibi soruları sorun bana, size ne kadar saçma sapan gelse de. Çünkü merhabalaşmak sonrası "ee kariyer planların ne?" diye bir soruyla karşılaşınca gerçekten üzülüyorum :(
Yorum yap