Yatayım diyorum - yarın da bir konferansta sunum yapmam lazım zaten - ama Beşiktaş'ın Sporting Lizbon'a yenildiği şu maç aklıma geldikçe, değil uykum, huzurum kaçıyor.
Halbuki fanatik biri değilim. Asla. Beşiktaş hezimetlerine de pek alışkanım. Bu blog'da Valerenga diye aratsam, kaç sonuç çıkar onu bilmiyorum. Bol bol bahsetmişimdir o malum hezimeti. Lakin, bugünkü durum bambaşka bir şey.
Bir maça kötü başlarsın. Adamlar seni dağıtır. Takımdaki 11 kişi de başı kesilmiş tavuk gibi etrafa koşar. Yine de bir şekilde maçı 0-0 götürürsün. Sonra da gider 90. dakikada gol yer ve yenilirsin. Hatta gelin abartalım: bir kupadan elenirsin. Gerçek fanatik, büyük ihtimalle o anda aklını yitirir. Ben yitirmem çünkü yenilmeyi hak etmişsindir. Beşiktaş, Liverpool'dan 8-0 yenilip tarihe geçtiğinde bir gram üzülmedim. Sonraki maç Porto'yu yenip tur atlayacağı halde, rezil bir oyunla yenilip elenince de bir gram üzülmedim. Kazanmak için en ufak bir mücadele göstermemiş adamın yenilince ağlamasından da iğrenirim.
Ancak, bugün gerçekten üzülüyorum.
O genellikle sinir olduğum Quaresma'nın canını dişine takıp oynadığı oyuna, son haftalarda ruh gibi gezen Olcay'ın emeğine, normalde beğenmediğim İsmail'in çabasına, Gomez'in güzelim golüne, Atiba'nın nefesine, Beck'in sağlamlığına, Sosa'nın klasına... hepsine yazık oldu. Yalnızca bir adamın kazmalığı yüzünden yazık oldu. Bu ilk kazmalık olsaydı, bu kadar içim acımazdı. Ancak 7,5 ay önce, önceki turda Liverpool gibi bir takımı elemeyi başarmış güzelim bir takımı yaptığı mallıklar ile kupadan tek başına eleyen bir adam, aynı hatayı tekrar yaparak bütün o emeklere yazık ederse, evet, içim acır.
Biliyorum ki futbol her şey değil. Alt tarafı bir kupadan eleniyorsun.
Ama olaya sadece futbol diye bakamazsın. Olay, sadece bir topun kaleye girmesi değil. Olay, hayatın ta kendisi. Farklı kültürlerden gelmiş bambaşka insanların bir uyum içinde aynı hedefe ilerlerken, hatalarından ders almayan bir bireyin bir çuval inciri berbat etmesi olay. Her şeyin beş maç boyunca huzurlu gitmesi, ama en sonunda bütün o emeklerin yok edilmesi olay. Olay, sabahları hak edilerek kazanılmış bir maç ile ilgili haberleri okurken içilecek güzel bir kahveden, kardeşine sarılmaktan, eşinle zafer kutlamaktan, gurbette okuduğun gazetelerde başarılarının geri bildirimlerini okumaktan bir adam - evet, sadece bir adam - yüzünden mahrum kalmak.
Seni iyi tanımıyorum Tolga. Bu gece gözüne uyku girer mi girmez mi, onu da bilmiyorum. Parasını pulunu bıraktım, bu kulübün armasına yakışmayacak bir performans göstermediğin için çekip gitmeye karar vereceğini de sanmıyorum. Yazıklar olsun sana.
Halbuki fanatik biri değilim. Asla. Beşiktaş hezimetlerine de pek alışkanım. Bu blog'da Valerenga diye aratsam, kaç sonuç çıkar onu bilmiyorum. Bol bol bahsetmişimdir o malum hezimeti. Lakin, bugünkü durum bambaşka bir şey.
Bir maça kötü başlarsın. Adamlar seni dağıtır. Takımdaki 11 kişi de başı kesilmiş tavuk gibi etrafa koşar. Yine de bir şekilde maçı 0-0 götürürsün. Sonra da gider 90. dakikada gol yer ve yenilirsin. Hatta gelin abartalım: bir kupadan elenirsin. Gerçek fanatik, büyük ihtimalle o anda aklını yitirir. Ben yitirmem çünkü yenilmeyi hak etmişsindir. Beşiktaş, Liverpool'dan 8-0 yenilip tarihe geçtiğinde bir gram üzülmedim. Sonraki maç Porto'yu yenip tur atlayacağı halde, rezil bir oyunla yenilip elenince de bir gram üzülmedim. Kazanmak için en ufak bir mücadele göstermemiş adamın yenilince ağlamasından da iğrenirim.
Ancak, bugün gerçekten üzülüyorum.
O genellikle sinir olduğum Quaresma'nın canını dişine takıp oynadığı oyuna, son haftalarda ruh gibi gezen Olcay'ın emeğine, normalde beğenmediğim İsmail'in çabasına, Gomez'in güzelim golüne, Atiba'nın nefesine, Beck'in sağlamlığına, Sosa'nın klasına... hepsine yazık oldu. Yalnızca bir adamın kazmalığı yüzünden yazık oldu. Bu ilk kazmalık olsaydı, bu kadar içim acımazdı. Ancak 7,5 ay önce, önceki turda Liverpool gibi bir takımı elemeyi başarmış güzelim bir takımı yaptığı mallıklar ile kupadan tek başına eleyen bir adam, aynı hatayı tekrar yaparak bütün o emeklere yazık ederse, evet, içim acır.
Biliyorum ki futbol her şey değil. Alt tarafı bir kupadan eleniyorsun.
Ama olaya sadece futbol diye bakamazsın. Olay, sadece bir topun kaleye girmesi değil. Olay, hayatın ta kendisi. Farklı kültürlerden gelmiş bambaşka insanların bir uyum içinde aynı hedefe ilerlerken, hatalarından ders almayan bir bireyin bir çuval inciri berbat etmesi olay. Her şeyin beş maç boyunca huzurlu gitmesi, ama en sonunda bütün o emeklerin yok edilmesi olay. Olay, sabahları hak edilerek kazanılmış bir maç ile ilgili haberleri okurken içilecek güzel bir kahveden, kardeşine sarılmaktan, eşinle zafer kutlamaktan, gurbette okuduğun gazetelerde başarılarının geri bildirimlerini okumaktan bir adam - evet, sadece bir adam - yüzünden mahrum kalmak.
Seni iyi tanımıyorum Tolga. Bu gece gözüne uyku girer mi girmez mi, onu da bilmiyorum. Parasını pulunu bıraktım, bu kulübün armasına yakışmayacak bir performans göstermediğin için çekip gitmeye karar vereceğini de sanmıyorum. Yazıklar olsun sana.
Yorum yap