Öz Murat 79 adlı bir apartmanda oturuyordum çocukluğumun uzun bir döneminde. Balkondan baktığında önünden Edirne'nin en işlek minibüs hattının geçtiği bir yol ve ilerisinde Cumartesi Pazarı vardı. Ben küçükken Cumartesi günleri her yer insan ile dolardı. Hayatımdaki ilk yabancıları orada görmüştüm. Türkçe'yi zar zor bilen Rumenler-Bulgarlar ıvır zıvır satarlardı.
Sonra kamyonet ile geçip bağıra bağıra kutu kutu gofret, bisküvi satanlar vardı. Ne zaman çıkacağı asla belli olmazdı. Uzaktan sesi duyulduğu anda annem parayı tutuşturur elime gönderirdi. Bakkalda da benzerleri vardı elbet ama hazır gofretçi gelmişken gofret almamak olmazdı. Her ne hikmetse onların ki daha tatlı gelirdi.
Bisiklete binmeyi de orada öğrendim ben. Evin bahçesi anlamına gelen beton boşlukta. Ben babam benim bisikletimi tutuyor zannederken, çoktan kendi dengemi bulmuştum. Çok futbol oynardık orada. Kaleci reflekslerine sahip olduğumu liseden önce burada keşfetmiştim. Basketbola karşı yeteneksiz olduğumu da orada. Tek kız vardı apartmanda. Önce oyunlarımıza o da dahil olurdu, büyüdükçe kız-erkek farkını anladık, koptu bizde. Bir gün son bir kez futbol oynamaya geldi, benimle aynı takımda oynadı gitti. Bakıyorum da bir çok farklı duyguyu o beton zeminde tatmıştım.
Apartman şimdiki gibi ayrı ayrı dairelerden oluşmaz, toptan bir canlı gibiydi. Annemlerle kavga edip onlarla çarşıya çıkmadığım bir gün, Egemen Abi'lerde kalmıştım. İlk game boy'u orada görmüştüm. Belki de akrabalarım dışında ilk yemeği onlarda yemiştim. İlk ranzayı da orada gördüğüme yemin edebilirim. Sadece daireler olarak değil, aşağıdaki dükkanlarla da beraber bir bütündük. Emlakçı bilgisayar oynatır, temizlik malzemeleri satan adam bize su verirdi.
Başka bir mahalleye yürümek bile başka bir dünyaya yolculuk gibiydi. Bir kaç apartman ötede oynanan maçlar çoğunlukla kavgayla biterdi. Mahalle takımımız da kuvvetliydi ha. Düzenli antrenman yapmaya karar verip iki gün sonra herkes kendi yoluna gitmişti. Mahalle takımlarının maç kzandıklar 3. lige oradan 2. lige, en son da 1. lige yükseleceğine inanıyorduk. O zamanlar ne ligimizin adı Süper Lig'di ne de sponsorlar vardı.
Peki niye yazdım bunları? İki nedeni var. Birincisi, bazen gerçekten çok özlüyorum o günleri. Yarınım ne kadar belirsiz ise, sabit olan çocukluğumla kendimi garantiye almak istiyorum herhalde. İstanbul'daki arkadaşlarım Power Rangers'tan sonra yayınlanan hayaletli filmi bilirler mesela, ben hatırlamam. Bunun nedenini hep düşünmüşümdür. Şimdi buldum. Çünkü onlar Power Rangers'tan sonra TV izlemeye devam ederken, benim Power Rangers olabileceğim bir bahçem vardı dışarıda. Ya betondu ya da tozluydu ama kendim olabileceğim bir yer vardı.
İkinci yazma nedenim ise unutmamak. O günleri bazen unuttuğumu farkediyorum. Aklımdan isimler siliniyor, yerler siliniyor ve ben bugünkü beni oluşturan o anıları unutmak istemiyorum. Şu an anaokuluna ilk gittiğim an bile gözümün önünde, ya da ilk kez motorsiklete binişim, ya da ilk kez bir trafik kazası görüşüm, dizimdeki yaranın oluştuğu o anı ve hastaneye gidişimi.
Bu tatilde o sokaklardan tekrar yürüdüm ve küçükken beş-altı tane ayrı dünyaymış gibi gelen caddeler 15 dakikalık yürüme mesafeymiş. Ancak kardeşim mutlu olsun diye sabahın köründe plastik futbol oyunu aldığım kırtasiye, annem sigara almam için beni gönderince 18 yaşından küçüğüm bana vermezler diye ağlayarak gitiğim bakkal, ilk kez kocaman kuzu etleri görüp, kıyma makinasına hayranlıkla baktığım kasap orada. Sadece eski dairenin altına Fenerbahçeliler derneği açılmış ona moralim bozuldu. pf pf pf.
Yorum yap