Amy Winehouse'un ilk albümü kısa bir intro ile başlar. Bir caz band doğaçlama takılırken, Amy Winehouse anlamsız sesler mırıldanır. İşte benim için Amy budur, duru bir caz vokali. İsterse anlamlı hiçbir şey söylemesin, sesini duysan yeter. Ama Amy, diğer tüm boş popstarlardan farklı olarak her zaman anlamlı şeyler söyledi. Intro'dan gelen "Stronger Than Me" çok güzel bir şarkıdır mesela. Adam gibi bir adam aradığını oldukça espirili bir dille anlatır. Ve de o feminist vurgu yoktur. Sadece çocuk bakıcı olmak istemiyorum der kısaca.
Tamam ilk albüm güzeldir ama o Back to Black nasıl bir şeydir? Pop, caz, soul, r&b, hepsi bir arada kaynatılmış, muhteşem sözlerle bir başyapıt çıkmıştı. Hele Special Edition'daki reggae tarzı Monkey Man, You're Wondering Now gibi şarkıları evde az dinlememiştim. Albümün ilk 7 şarkısının birer hit olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
E ne oldu şimdi? Kalbi her zaman kırık bir kadın kurtuldu. Bir daha yeni bir eser duyamayacağım için bencilce bir hüznüm var ama onun kurtulmasına sevindim. "Back to Black"te dediği gibi yüzlerce kez ölmektense bir kere de gitti ve rahatladı.
Her zaman Amy Winehouse'u kendime yakın hissetmiştim. O umursamaz tavırları, benim yaşadığım ya da yaşamak istediğim bir hayatın varlığını bana gösteriyordu. Tabii ki de isterdim yaşasın ve keşke onu hiçbir zaman bir sedyede, ceset torbası içinde görmeseydim. Ama bazı hayatlar böyledir işte. Bazıları diyor ya keşke hiç bu işlere bulaşmasaydı da sesine yazık etmeseydi. Bu kız, o içindeki boşluk olmasa zaten Amy Winehouse olmazdı, o yüzden keşkelere de çok yer yok aslında.
Bir Amy Winehouse geçti hayatımızdan, kısa ve etkili. Belki fiziksel olarak hep olmasa da kendi ayakları üstünde duran ama hep sarılacak bir beden arayan kız. Ses verdiği her nota ve her kelime için minnettarım ona.