Mucizeyi beklemek

Herkes bilir zarların hazır olduğunu
Herkes atar, tutarak nefeslerini
Herkes bilir bittiğini savaşın
Herkes bilir iyilerin kaybettiğini
Herkes bilir kavganın ayarlandığını
Fakir, fakir kalıyor. Zengin ise zengin
Bu böyle gidiyor
Herkes biliyor

Herkes bilir sızdırdığını geminin
Herkes bilir kaptanın yalan söylediğini
Herkes sahibi bu kırık hissin;
Sanki babaları ya da köpekleri ölmüş gibi
Herkes cepleri ile konuşmakta
Herkes, bir kutu çikolata
Ve uzun saplı bir gül istiyor
Herkes biliyor

Leonard Cohen, çok büyük adam. Geçenlerde yukarıda naçizane çevirmeye çalıştığım "Everybody Knows" şarkısı ile karşılaşıp, bu kanıya tekrardan vardım. Müzik mi daha önemlidir, sözler mi? Bu tartışma hep var olacak bir tartışma. Leonard Cohen için bunu tartışmak bile gereksiz. Şarkı sözü yazmanın ötesine geçip, şair olan çok fazla sanatçı yok. Olanların da çoğu öldü, çoğu hayatının son yıllarında. Ancak mesela Everybody Knows şarkısına ustaca yerleştirilmiş udu duyunca, insanın içlerinin titrediği oluyor. "A Thousand Kisses Deep" şarkısı gibi durağan arka planlı şarkılarda sesini duysan yeter Cohen'in.

İyi hatırlıyorum Chelsea Hotel'indeki seni
Sen ünlüydün, kalbin bir efsane olmuştu
Bana yine söyledin yakışıklıları tercih ettiğini
Ama benim için bir istisna yapacaktın
Ve yumruğunu sıkarak,
Güzellik figürleri tarafından ezilen bizim gibiler için,
İğneyi batırdın kendine, dedin ki, "boşver
Çirkiniz ama müziğe sahibiz."

Chelsea Hotel şarkısında tabii ki biraz ayıp etmiş kendisi. Kime yazdığını söylemese yine sorun olmazdı ama uzun bir süre, her konserde bu şarkı öncesi, şarkıyı Janis Joplin hanımefendiye yazdığını söyleyince, aralarındaki özel fazla genel bir hale dönmüş diyorum. Günümüzde Cohen çok üzgün böyle yaptığı için, bir hayaletten özür dilediğini söylüyor. Janis Joplin, yaşasaydı - gerçi o zaman Cohen açıklamazdı kim olduğunu - hoş görürdü gibi geliyor. Ancak Cohen'i de çok üzmüş belli ki kendisi. Kırgınlığını da böyle yansıtıyor:

Seni en çok benim sevdiğimi öne sürmüyorum
Yere düşen her güvercini aklımda tutamam
İyi hatırlıyorum Chelsea Hotel'indeki seni
Hepsi bu, hatta seni öyle sık sık da düşünmüyorum.

Düşünmüyorsun ama şarkıyı yazmışsın Leonard Cohen. Tam bir erkek çocuğu. Şimdi böyle değil tabii ki. Daha olgun, hayatın anlamını çözmüş gibi. Derinden gelen sesi ile vaaz veriyor gibi. Bu yşaına gelip, hala gençken kurduğu hayallerden yaptığı şarkıları söylüyor. Nasıl bir his acaba? Hiçbir zaman bilemeyeceğim bir çok insan gibi. Yaklaşık 10 sene önce şöyle söylemişti:

Tatlım, beklemekteyim,
Beklemekteyim gündüz gece
Zamanı göremedim
Bekledim hayatımın yarı süresince
Çok fazla davet vardı
Ve biliyorum, bazılarını senin gönderdiğini
Ama bekliyordum
Mucizeyi, mucizenin gelmesini

Biliyorum beni gerçekten sevdin
Ama, görüyorsun, bağlı ellerim
Biliyorum, seni acıtmış olmalı
Acıtmış olmalı kibrini
Penceremin altında beklemek,
Borazan ve davul tutan ellerini
Ama ben yukarıda bekliyordum
Mucizeyi, mucizenin gelmesini

İnanmıyorum seveceğini
Sevmeyecektin bu yeri
Burada eğlence yok
Ve yargılar şiddetli
Maestro, çalan Mozart diyor
Ama sanki çocuk müziği
Beklerken
Mucizeyi, mucizenin gelmesini

Mucizeyi beklemek,
Yapacak başka bir şey kalmamış geri
Böyle mutlu olmamıştım
İkinci Dünya Savaşı bittiğinden beri

Çok güzel anlatmış kanımca. (Yaşı da ortaya çıkıyor son mısra ile) Bizim gibi insanlar ancak elle tutulabilir bir cisim ya da kendimizi öteki insanların önüne taşıyacak bir şeyler beklerler. Buna rağmen bir şey beklersin, bir bakmışsın beklemeye başladığın yaşın kadar yıl geçmiş, Mozart bile ergen müziği gibi geliyor, sen hala bekliyorsun. Tabii ki biz kelimelere dökemiyoruz bunları, Cohen ise şarkı yapıyor.

Daha Famous Blue Raincoat'taki fantastik aşk öyküsüne bile girmemiştim. Ama işte Cohen artık hayatının son döneminde. Şarkıları kalacak geriye desen de müzik ölüyor. Bu demek ki eski nesilden genç nesile eskisi gibi şarkılar geçemiyor. Çünkü dünya çok hızlı değişiyor. Kimse bir mucize gerçekleşsin diye beklemiyorken, nasıl anlayabilir ki bu şarkıları? Sen de Cohen'i kimse ile tartışamıyorsun. Tüm şarkıları bütün gizemi ile sana kalıyor. Kendi nüfusuna alıyorsun, beraber yaşıyorsunuz.

"First we take Manhattan, then we take Berlin" diyerek ne kastettiğini ise bir öğrenen olursa dünyaları önüne sermeye hazırım.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.