hayat
Bazılarını da evlendiremiyorsun
Gün geçtikçe Roger Waters'ı daha iyi anlıyorum sanırım. Bunun iki nedeni olabilir: ya sokakta beni rahatsız edecek daha çok şey duyuyor ya da görüyorum, ya da eskiden de hep böyleydi ama daha çok dikkatimi çekmeye başladı. Sonuç değişmiyor; rahatsızlık duyduğum çok şey var etrafta. Çözüm bulamadıkça da hafiften bir duvar örüyorum çevreme.
Geçenlerde kulak misafiri olmuştum. Bir kadın, cep telefonu ile yanlış hatırlamıyorsam ağabeyi ile konuşmaktaydı. Birden bire konuşmaya başladı. "Bazı insanları evlendiremiyorsun işte, ne yapsan evlenmiyorlar" derken oldukça sitemliydi. Demek ki kendisine göre bir şekilde insanları evlendirmek lazım. İstese de istemese de. Sonuçta mevcut ahlak anlayışı bunu istiyor artık; evlilik ve üç çocuk. "Bir evlensin de düzelir" diye düşünüyor insanlar, her şeye iyi gelmesi beklenen aspirin ile aynı kefeye konuluyor. Mutsuz evliliklerin, mutsuz bir jenerasyon ile sonuçlanacağının ya farkında değiller, ya umursamıyorlar. Sevmediği kadından doğan ciyak ciyak bağıran çocuk ile aynı evde oturmasını istiyorlar erkeklerden. Şiddetle bitiyor ya da aldatma ile sonuçlanıyor bu ilişkiler.
Gerçi geçen gün Şebnem Kısaparmak'ın programından bir kesit izlemiştim. Nişanlı bir kadın, kcoasının kendisini aldattığından dert yanıyor olsa gerek. Sunucu hanım ise olayı "erkektir, yapar" demeye getirip, evlenmeden önce ihtiyaçlarını gidermesinin ileride belki daha da iyi olduğunu belirtiyor.
Kulak misafiri olduğum kadının konuşmasının devamında ağabeyinin 25 yaşında ve oğlunun - Yunus Emre - 3 yaşında olduğunu öğrendim. Yani benden bir yaş küçük iken baba olmuş. Dedim ki "Çok güzel". Evlenin o zaman, aşık olup evlenmeye çalışmak yerine, evlilikte aşık olmaya çalışın. Aşık olmadan çocuk yapın, bir kitabını bile belki okuduğunuz iki isimli yazarların adlarını küçük çocuklara koyun. Beş kişilik ailenizde Fıkralarla Türkiye izleyip gülün. Yeter ki, 'ya hayatımı adamak istediğim kadınla olurum ya da bekar kalırım' dersem, "bazılarını da evlendiremiyorsun" demeyin. Bir kısa hayatım var ki sınırlandırılmak istemem.
Geçenlerde kulak misafiri olmuştum. Bir kadın, cep telefonu ile yanlış hatırlamıyorsam ağabeyi ile konuşmaktaydı. Birden bire konuşmaya başladı. "Bazı insanları evlendiremiyorsun işte, ne yapsan evlenmiyorlar" derken oldukça sitemliydi. Demek ki kendisine göre bir şekilde insanları evlendirmek lazım. İstese de istemese de. Sonuçta mevcut ahlak anlayışı bunu istiyor artık; evlilik ve üç çocuk. "Bir evlensin de düzelir" diye düşünüyor insanlar, her şeye iyi gelmesi beklenen aspirin ile aynı kefeye konuluyor. Mutsuz evliliklerin, mutsuz bir jenerasyon ile sonuçlanacağının ya farkında değiller, ya umursamıyorlar. Sevmediği kadından doğan ciyak ciyak bağıran çocuk ile aynı evde oturmasını istiyorlar erkeklerden. Şiddetle bitiyor ya da aldatma ile sonuçlanıyor bu ilişkiler.
Gerçi geçen gün Şebnem Kısaparmak'ın programından bir kesit izlemiştim. Nişanlı bir kadın, kcoasının kendisini aldattığından dert yanıyor olsa gerek. Sunucu hanım ise olayı "erkektir, yapar" demeye getirip, evlenmeden önce ihtiyaçlarını gidermesinin ileride belki daha da iyi olduğunu belirtiyor.
Kulak misafiri olduğum kadının konuşmasının devamında ağabeyinin 25 yaşında ve oğlunun - Yunus Emre - 3 yaşında olduğunu öğrendim. Yani benden bir yaş küçük iken baba olmuş. Dedim ki "Çok güzel". Evlenin o zaman, aşık olup evlenmeye çalışmak yerine, evlilikte aşık olmaya çalışın. Aşık olmadan çocuk yapın, bir kitabını bile belki okuduğunuz iki isimli yazarların adlarını küçük çocuklara koyun. Beş kişilik ailenizde Fıkralarla Türkiye izleyip gülün. Yeter ki, 'ya hayatımı adamak istediğim kadınla olurum ya da bekar kalırım' dersem, "bazılarını da evlendiremiyorsun" demeyin. Bir kısa hayatım var ki sınırlandırılmak istemem.
Yorum yap