Rüyada sarhoş olmak

Bazı hurafeler vardır rüyalarla ilgili. Mesela rüyalarda kimse koşamaz ya da ölemez derler. Hem koştum, hem öldüm. Hatta rüyada koşmak oldukça normal benim için. Çok kez beni kovalayan bir şeylerden koşarak kurtulduğum olmuştur. Hiç yakalanmadım. Rüyada ölmeyi ise sadece bir kez gördüm ama yıllar geçse de unutamadığım tek rüyadır. Bir denizde yüzerken bir köpek balığı tarafından bacağım ısırılmıştı. (Ki hayatımda Jaws izlemedim) Hiç acı çekmemiştim. Suyun altına girdiğimi, etrafımın mavi beyaz baloncuklarla kaplı olup daha sonra kandan dolayı kıpkırmızı olduğunu, bacağımda ise sımsıcak bir his olduğunu hatırlarım. Acaba gerçekten de bacağı kopan bir insan öyle mi hisseder, bilemem. Ama acı çekmeden görüntü kararır ve uyanırım.

Dün ise rüyamda sarhoş oldum ve uyanınca birkaç dakika etkisinden kurtulamadım. Rüyada sarhoş olmak çok garip bir hissiyat. Birinin evinde içiyoruz rüyamda. Sonra o sarhoşluk hissi geliyor. Hani baş dönmesi gibi değil de, kafanı bir yana çevirirsin de görüntü sanki bir saniye sonra yavaş yavaş gelir, öyle bir his. Sonra akşamdan kalma olarak uyanıyorum rüyamda. Duşa giriyorum. Sonra arkadaşlardan gelen mesajları okuyorum telefondan. O sırada sarhoş olmuşken yaşadıklarımı hatırlıyorum. "Vay anasını, ne çılgınlık yapmışım" diyorum. Sonra ise gerçek hayatta uyanıyorum. Yani özet geçmek gerekirse, sadece sarhoş olmuyorum, akşamdan kalma da oluyorum "Black out" diye tabir edilen, o kesilmiş sahneleri rüyanın ilerisinde hatırlıyorum. Yani büyük ihtimalle gerçek dünya zamanı ile 20-30 saniye süren bir şeyde bir çok his birden. Rüyanı kontrol edebilme yeteneğin olsa bu kadarını yapamazsın.

Buraya yazarken de Google'layayım dedim "rüyada sarhoş olmak" diye. Genellikle "rüyada sarhoş olmak" yerine "rüyada sarhoş görmek" diye geçiyor. Ama sarhoş olmanın da tabiri var. Şöyle yorumlamışlar: üzüntü ve keder. Ama yanlış cevap. Eğer hurma ya da üzümden sarhoş olsaymışım (Leyla ile Mecnun tabiriyle üzüm olsa gerek, yoksa salkım salkım üzüm yiyerek nasıl sarhoş olunacaksa artık. Hurmaya hiç girmiyorum) devlet ve saltanat demekmiş, o da olmadı. Kıyafetlerimi yırtsam tahammülsüzlüğe işaretmiş ama usturuplu içmişim belli ki. Böyle acayip acayip ilerliyor tabir. Eğer salih biriysem gönül sarhoşluğuna erecekmişim. Belli ki o da olmadı.

Tabirler zaten fasarya. Gerçek olan ise hissiyat. Şu hayatta anlayamayıp, gizemini çözmek istediğim tek şey (ya da en önemli şey) şu beynimizin nasıl işlediği. Hele bu rüya meselesi gerçekten de dünya içinde dünya. Şöyle ki rüyanda birine sinirlendiğinde, uyandığında da bir süre o sinirin yorgunluğunu hissedersin. Çünkü rüyanda sinirlenmen, gerçekte de sinirlenmen demektir. Ya da rüyada birine aşık olsan, uyanınca da kalp atışın biraz daha hızlıdır. Yani rüyaları kontrol edebilsen, insanın hislerini de kontrol edebilirsin. Mesela eşini kaybeden birine, hüzünlendiğinde rüyasında eşini gösterip aynı hissiyatı yaşatabilirsin. Tabii sonra rüya kontrolü uyuşturucuya dönmüş olur. Bağımlılık yapar.

Sonuç olarak "rüya > sinema". Hem başrolde sen varsın, hem daha gerçekçi, hem ne çıkacağını bilmediğin için heyecan verici. Ne kadar çok izlesen de yer kaplamaz, hard disk'ten hemen silersin. Bir de ücretsiz, tek yapman gereken bir çok şey yaşayıp hafızanın derinliklerine atmak. Nasıl olsa bizim haylaz beynimiz en çıkarılmaması gereken şeyi bile oradan bulup HD kalitesinde bize sunuyor. Gözleri açıp izlemeye bile gerek yok, sonsuza giden siyah bir perde var nasıl olsa.


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.