Beşiktaş'lı olmam sonuçta kader işi. Kendim seçmedim. Babam başta olmak üzere etrafımda bu kadar Beşiktaşlı olmasaydı, belki de Beşiktaşlı olmayacaktım. Ama bir kulüpten bahsedince içine milyonlarca farklı konu geliyor ve sen de o konulardan birini seçiyorsun sevmek için. Mesela bugün "Quaresma gitmesin" diyen on binlerce yıldız körü Beşiktaşlı'dan biri olmadım hiç. Benim için Beşiktaş asla John Carew ya da Ailton olmadı mesela. Giunti'ciydim ben mesela, görevini yapan, çok göze batmayan.
Sonra Fabian Ernst gitti Beşiktaş'tan ve Ernst'e üzüntümün kendisinin Alman bir futbolcu olmasıyla bir ilgili varsa İnönü'nün ortasına gömsünler beni. Bunca yıllık hayatımda üç şampiyonluk hatılarım. Biri hayal meyal, biri daha canlı. Ancak 2009'un yeri bende ayrıdır. O dönemki hayat arkadaşımı zorla yanıma alıp, Beşiktaş'ın zar zor da olsa kazandığı maçlarda kendimden geçmişliğim vardır. Bu kendimden geçme halini yaratan en büyük adamdı Ernst.
Sonra Beşiktaş, başına bulunan şımarık çocuk yüzünden binlerce hata yaptı. O formayı taşımaması gereken adamlar İnönü'nün o çimlerine basıyorlardı. Ernst, hep çabaladı, ekran karşısından görüyordum onu. Sonraki sene kombine alma kararı verdiğimizde, bir Beşiktaş forması almam gerektiğini anlamıştım. Peki arkasına ne yazacaktım? İki seçenek vardı, ya Bobo, - ki çok hayranı olduğunu söylemeyezdim ama son sezonlarda Beşiktaş'ın en golcü ismiydi, bir yerde hakkını teslim etmek lazımdı. Diğer ise Ernst. İkinci seçeneği seçtim.
Stattayken her şey çok farklı. Görüntü yönetmeninin seçtiği şeyleri, iki spiker eşliğinde izlemiyorsun Neye odaklanmak istiyorsan, nasıl yorumlamak istiyorsan hepsi senin elinde. Ben, Ernst'i izledim. Herkese nereye koşması gerektiğini gösteren, sakatlanmayan, elinden geleni yapmaya çalışan o saçsız kralı.
Şimdi yollarımız ayrılmış diyorlar. Beşiktaş ile bir oyuncak gibi oynayan o adamın kalıntılarını temizlemek gerekiyormuş. Beşiktaş'ı anlıyorum, kimseye çok para veremez hak etseler bile. Ernst'i de anlıyorum, dünya tatlısı ikizleri için hayatının bu döneminde kazanabileceğini azaltmak istemiyor. Ancak, Aybaba'yı anlamıyorum. Ernst benim futbol sistemimde yok diyor. Ya yalan söylüyor, ya da futboldan anlamıyor. İleride bunları da görürüz.
Ernst, Kasımpaşa'da diyorlar. Hani o maçlarını Recep Tayyip Erdoğan Stadı'nda oynayan, iktidara yakınlığı ile benim antipatime sahip o takımda. Bu bile Ernst'in İstanbul'u bırakmama isteğinin bir göstergesi. Mümkün ise bu sefer bir Kasımpaşa forması alıp arkasına Ernst yazdıracağım.
Neden mi?
Çünkü sadece Beşiktaş değil, hayat bir mücadeledir. Başka şehirlerde ayakta kalmaya çalışmayı, elinden gelenin en iyisini vermeye çalışmayı çok iyi bilirim. Ufak tefek performanslar mühim değil, Ernst beni hiç yanıltmadı. Eğer inandığım bir Beşiktaş ruhu varsa, başka formalar altında o ruhu da göstereceğine inanıyorum.
Fabian, der Arbeiter.
Sonra Fabian Ernst gitti Beşiktaş'tan ve Ernst'e üzüntümün kendisinin Alman bir futbolcu olmasıyla bir ilgili varsa İnönü'nün ortasına gömsünler beni. Bunca yıllık hayatımda üç şampiyonluk hatılarım. Biri hayal meyal, biri daha canlı. Ancak 2009'un yeri bende ayrıdır. O dönemki hayat arkadaşımı zorla yanıma alıp, Beşiktaş'ın zar zor da olsa kazandığı maçlarda kendimden geçmişliğim vardır. Bu kendimden geçme halini yaratan en büyük adamdı Ernst.
Sonra Beşiktaş, başına bulunan şımarık çocuk yüzünden binlerce hata yaptı. O formayı taşımaması gereken adamlar İnönü'nün o çimlerine basıyorlardı. Ernst, hep çabaladı, ekran karşısından görüyordum onu. Sonraki sene kombine alma kararı verdiğimizde, bir Beşiktaş forması almam gerektiğini anlamıştım. Peki arkasına ne yazacaktım? İki seçenek vardı, ya Bobo, - ki çok hayranı olduğunu söylemeyezdim ama son sezonlarda Beşiktaş'ın en golcü ismiydi, bir yerde hakkını teslim etmek lazımdı. Diğer ise Ernst. İkinci seçeneği seçtim.
Stattayken her şey çok farklı. Görüntü yönetmeninin seçtiği şeyleri, iki spiker eşliğinde izlemiyorsun Neye odaklanmak istiyorsan, nasıl yorumlamak istiyorsan hepsi senin elinde. Ben, Ernst'i izledim. Herkese nereye koşması gerektiğini gösteren, sakatlanmayan, elinden geleni yapmaya çalışan o saçsız kralı.
Şimdi yollarımız ayrılmış diyorlar. Beşiktaş ile bir oyuncak gibi oynayan o adamın kalıntılarını temizlemek gerekiyormuş. Beşiktaş'ı anlıyorum, kimseye çok para veremez hak etseler bile. Ernst'i de anlıyorum, dünya tatlısı ikizleri için hayatının bu döneminde kazanabileceğini azaltmak istemiyor. Ancak, Aybaba'yı anlamıyorum. Ernst benim futbol sistemimde yok diyor. Ya yalan söylüyor, ya da futboldan anlamıyor. İleride bunları da görürüz.
Ernst, Kasımpaşa'da diyorlar. Hani o maçlarını Recep Tayyip Erdoğan Stadı'nda oynayan, iktidara yakınlığı ile benim antipatime sahip o takımda. Bu bile Ernst'in İstanbul'u bırakmama isteğinin bir göstergesi. Mümkün ise bu sefer bir Kasımpaşa forması alıp arkasına Ernst yazdıracağım.
Neden mi?
Çünkü sadece Beşiktaş değil, hayat bir mücadeledir. Başka şehirlerde ayakta kalmaya çalışmayı, elinden gelenin en iyisini vermeye çalışmayı çok iyi bilirim. Ufak tefek performanslar mühim değil, Ernst beni hiç yanıltmadı. Eğer inandığım bir Beşiktaş ruhu varsa, başka formalar altında o ruhu da göstereceğine inanıyorum.
Fabian, der Arbeiter.
Yorum yap