Dublörün Dilemması ve selam çakma hastalığı


"Çaycı Osman'ın masaya kahve getirme sahnesi ile Christopher Nolan'ın Memento filmindeki bilmem ne sahnesine selam çakan süper dizi"

Ekşi Sözlük'te beğenilen bir dizinin başlığında bu tatta bir entry'nin okunması çok olağan. İnsanlar bu "selam çakma" işini seviyor. Selamı aldığını, "benim entelektüel kimliğim çok iyidir" alt mesajı ile belirtmek istiyor. Bunu o kadar istiyor ki bazen olmayacak şeylerden olmayacak "selamlar" çıkartmak için kafa yoruyor.

Sinema/televizyon bu göndermeleri yapmak için çok daha uygun, hele bir kitap ile karşılaştırıldığında. Dublörün Dilemması'nda Nuh Tufan ile İbrahim Kurban'ın yaptıkları bir muhabbette Pulp Fiction'ın bir sahnesinin bir çizgi romandan doğrudan alındığı söylenir. Pulp Fiction'da yapılan selam çakma meselesinin güzel örneklerinden biri diyebilirim. Pulp Fiction diyalog ağırlığı ile olsun, silahların bol bol konuşmasıyla olsun bir çizgi roman tadında olduğu için bu tadında gönderme insanın gözüne gözüne sokulmadan yapılmış, bilen bilmiş.

Kitapta bu tarz bir göndermelerin insanın gözüne sokulmadan yapılması zor. Mesela D.D.'de şu an açık olan sayfadan bir gönderme örneği vereyim: "çünkü Cool Hand Luke filmindeki Paul Newman'ın maskesini takmıştım." Bu güzel. Yazarın kafasında öyle canlanmış, sevdiği filmi ve aktörü kitabının adını eserinde geçirmiş. Peki bir sonraki bölüme bir göz atalım.

"Merhum aktör Turgut Özatay'ın [25 Haziran 2002 günü 75 yaşında ölmüştü] maskesini yaptım." Şimdi bu doğum-ölüm tarihi verme meselesi kitapta bir çok kez karşımıza çıkacak ve kitabı romanlıktan alıp ansiklopediye çevirecek. Devam edelim. "Bu sözü bir yerden hatırlıyordum ... Hangi filmdi? Sokaklar Yanıyor [1965], Ölüm Temizler, Dövüşmek Şart Oldu [1966], Cehennemde Boş Yer Yok [1968], Namlunun Ucundasın  [1971], Ölüme Yalnız Gidilir [1976],  yoksa Suçlular Cehennemi [1979] mi?" Merhaba, beyazperde.com. Özatay'ın hayranı olduğunu göze sokmak için filmografisinin bir bölümünü, çekildiği yılları ile birlikte vermek başarılı bir yöntem mi yoksa kelime kalabalığı mıdır, tartışılır.

Daha önce Elif Şafak için Ekşi Sözlük'e yazmıştım, buraya da yazayım. "Baba ve Piç"te (evet ben de selam çaktım!) ana karakterin kitapçıdan aldığı 10 tane romanının hepsinin adını yazarları ile vermiş, okurken uyuduğu makalenin bile adını yazmıştı. Tamam, en çok filmi siz izlediniz. Tamam, en çok kitabı siz okudunuz. Tamam, en çok şarkıyı siz dinlediniz. Yalnız, Cohen'ın "Dance Me" diye şarkısının asıl adının "Dance Me to the End of Love" olduğunu bilmemeniz, şarkıda geçen "Dance me to you're beauty"nin de "your" olduğunu ve 17. baskıda bunu hala düzeltmediğiniz beni üzüyor.

Dublörün Dilemma'sına kafayı bu kadar takmam yaşadığım büyük hayal kırıklığından ötürüdür aslında. Kitabın son dönemin en iyi Türk edebiyatı eserlerinden olduğunun telaffuz edilmesi benim beklentilerimi çok yükseltmişti. Aynı şekilde övülmüş Tol'u okuduğumda nasıl kendime gelemediysem, bunda da bir o kadar üzüldüm. Selam çakma meselesi ise bunun sadece bir kısmı.

Başyapıt olmasa da D.D. güzel kitap, buna kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum. Yazarın yukarıda da gördüğünüz üzere adını geçirdiği Tarantino filmi tadında olağandan farklı bir kurguya sahip, silahların konuştuğu bir kitap. Kapakta da bunu görüyoruz zaten. Afili Filintalar'ın diğer üyelerinden Onur Ünlü'nün (ki kapakta Ah Muhsin Ünlü kişiliği ile bulunmakta) Polis'inde veya Emrah Serbes'in Behzat Ç.'sinde de görürüz silahları. İnsanların birebir aynı maskelerini yapıp, boğaza yerleştirilen çiple ses değiştirmesi de bilim kurgu tadını vermiş. Absürtlük karakter isimlerinde de kendisini göstermiş; Pembe Pepe, Ferruh Ferman, Erman Ferman, Taliha ve oğlu Talha, Habip Hobo gibi kafiyeli ya da aynı baş harfli isim soyadı kombinasyonları var. Kitabın gerçekten uzak olduğunu okura hissettirmek istiyor yazar.

Tamam gerçek değil ama yetimhanede okumuş ve normal bir liseye giden Nuh Tufan'ın çizgi roman kültüründen felsefenin derinliklerine kadar her şeyi bilmesi, (diğer karakterlerimiz de maşallah kendisinden az değil) kendini dine veren, heykel öğrencisi ve bir yıl kimya ve tıp dışında bu konularla ilgilenmemiş İbrahim Kurban'ın icatlar bulması abartıya kaçıyor. Ferruh Ferman'ın siğilinin dua ile geçmesi ile yazarın inançsal kimliğinin konu ile alakasız olarak hikayeye yansıtıyor. Kitabın dört farklı anlatıcısı var ve hepsinin üslubu birbirine benziyor. Bazı detaylar ise gözden kaçıyor. Mesela Nuh Tufan'ın dayak acısını hissetmediğini bilirken bir yerde Tufan, "Artık darbelerin acısını hissetmiyordum" diyor.

Hızlı okunan bir kitap D.D. Kapakta da poz veren Alper Canıgüz'ün arka kapağında dediği gibi "ilginç", "heyecanlı" ve "eğlenceli". "Derinlikli" olduğu konusunda ikna olamadım ama. Kendiliğinden derinlikli olmamış ama büyük sözlerle derinleştirilmeye çalışılmış gibi geldi. Bazı karakterlerin o hayatın anlamını çözmüş, özdeyiş gibi gelen cümlelerini gerçek hayatta duysam o ortamdan kaçmak için yer arardım. Ancak en sevdiğim sözü de paylaşmazsam olmaz: 

- "Bir gözlük almalısın Geronimo." [Geronimo: Hacer Ceren'in lakabı.]
- "Neden?"
- "Her defasında dudaklarımı ıskalıyorsun."

Filme çekilse izlerim ben bu öyküyü. Yakışır çünkü. Güzel de bir kitaptır. Ama Çağdaş Türk Edebiyatı'nın zirvesi demek için, "ehehe ehehe Leyla ile Mecnun'da Erdal Bakkal "İsyeaaan" dedi, Halil Sezai'ye gönderme yaptı, çok komik" diye yazan bir Ekşi Sözlük yazarı olmak lazım. Bazı şeyleri abartmamak lazım.

Kapağı harbiden güzel. Sarı yakışmış.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.