diğerleri
Hayes'in özgürlüğe kaçışı
Billy Hayes, 1970'in Eylül ayında Yeşilköy Havaalanı'nda yakalandığında gazetelere haber olmamıştı. Dönemin koşulları gereği esrar kaçaklığı (ve bir yandan kullanımı da) sıkça görülen bir durumdu. Bu nedenle Hayes'in dediği gibi, üstünden bomba çıkmasının beklendiği bir adamdan esrar çıkması herkesi rahatlatıyor ve gülümsetiyordu. Ancak bunun suç olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Geceyarısı Ekspresi, Türkiye'de bir tabu. Filmi iki yaz önce ilk kez izleme fırsatı bulmuştum. Film oldukça güzeldi. Konu heyecan vericiydi, hapishanede yaşanan baskıyı ve şiddeti içine kadar işleyebiliyordun. Müzikleri ise bir enfesti. Tek problem Türkler'in yansıtılmasıydı. Herkes kötü ve pis olarak tektipleştirilmişti. Ancak abartıya kaçmasaymış Türkiye'deki, özellikle de o dönemin, hapishane hikayelerini çok iyi yansıtabilirmiş.
Hayes'in National Geographic kanalı için çekilen Banged Up Abroad serisindeki belgeselini izledim. Çok güzeldi, filmin kendisinden bile güzel. Hayes'in daha önce üç kez Türkiye'ye gelip aynı taksiciden haşhaş alıp ABD'ye götürdüğünü, dördüncüsünde yakalandığını bilmiyordum mesela. Kaçmayı, kafasına koyup Amerikalı arkadaşını Türkiye'ye çağırdığını ancak arkadaşının İstanbul'da otel odasında parası için öldürüldüğünü de bilmiyordum. Bununla ilgili de bir haber bulamadım maalesef internette.
Kaçış olayı çok ilginç. "İmralı deniz ile çevrelenmiş, kimse kaçamaz" diye düşünülüp güvenlik biraz daha rahat bırakılınca Hayes, fırtına için demir atmış bir sandala yüzüp onu kaçırıyor ve Bandırma'da karaya vuruyor. Bu planı da Adnan Menderes'in mezarının üstünde kurması da ironik. Sonra ise muamma. Hayes, Bandırma'dan İstanbul'a gittiğini söylüyor. Parayı nereden bulduğu meçhul. Kendisinin kaçtığının ne zaman farkedildiği meçhul. İstanbul'a kadar nasıl tanınmadan geldiği meçhul. İstanbul'da saçını boyayıp, Edirne'ye kadar geliyor. (Bu arada Alinur Velidedeoğlu'na verdiği röportajda Hayes, Edirne adını hatırlayamayıp "Ya sınırda büyük bir şehir vardı, Adrianapolis diyorlar hatta" dese de bizim Türk reklamcı "Çanakkale mi?" diyor. Bir Edirneli olarak pek yaraladı beni :( ) Edirne'de Karakasım köyünde kalmış. Oraları da bilirim. Hemen karşısı Yunanistan'dır. Sanki iki adım atsan oradasındır. Bizimki de öyle yapmış, gece vakti Meriç'ten yüzmüş karşıya geçmiş. Orestiada yakınlarında da karaya çıkmış olsa gerek.
Kaçışı tabii ki gazetelerde yer buluyor. Ancak büyük bir sansasyon olduğunu da söyleyemeyiz. Film çekilene kadar da bir sıkıntı yok. Billy Hayes, hayatını yazıyor ve Milliyet gazetesi Hayes'in kitabı uyuşturucu kullanan gençleri uyuşturucudan soğutmak için yazdığını iddia ediyor. Halbuki Hayes halen röportajlarında uyuşturucuya karşı olmadığını söylüyor. Uyuşturucunun yasallaştırılmasını isteyen Hayes'e göre Nixon'ın uyuşturucuya karşı açtığı savaş mafyalaşmaya, rüşvete ve hatta cinayetlere neden oldu. Tarihimizde de Nixon ve Ecevit'in haşhaş ekimi yasakları hakkında birbirine girdiği bilinir. Nixon'ın bütün isteğine rağmen Ege bölgesindeki haşhaş ekimine yasak getirilmemiştir. Adı Afyon olan bir şehre sahip bu bölgenin ekonomisinde haşhaş ekiminin ne kadar önemli olduğunu tahmin edebiliriz herhalde. Ekşisözlük'teki "Haşhaş Sorunu" başlığı, güzel bir referans olabilir bunun için.
Film çekilip, Cannes Film Festivali'nde gösterildikten sonra Billy Hayes, Türk medyasında "Billy Hayes adında biri" yada "Billy Hayes adındaki esrarcı" haline gelir. Kendisi ise iyi para kazandığını reddetmez. Daha sonra oyunculuk işlerine girse de pek başarılı olmaz. Filmden ve kitaptan 30 yıl sonra Hayes tekrardan Midnight Express günlerini geri hatırlatmak için döner. Yazdığı mektupları kitaplaştıracağını söyler, o günleri hakkında tek kişilik oyunlar sahneleyeceğini söyler. Bu noktada biraz "para suyunu çekti" eleştirisi getirsem ayıp olmaz. National Geographic'teki mimiklerinin de bazı noktalarda çok abartılı, bazı noktalarda ise (arkadaşı Patrick'in ölümü gibi yerlerde) hiç duygu yansıtmadığını söyleyebilirim. Pek çözemedim kendisini.
Geceyarısı Ekspresi, Türkiye'de bir tabu. Filmi iki yaz önce ilk kez izleme fırsatı bulmuştum. Film oldukça güzeldi. Konu heyecan vericiydi, hapishanede yaşanan baskıyı ve şiddeti içine kadar işleyebiliyordun. Müzikleri ise bir enfesti. Tek problem Türkler'in yansıtılmasıydı. Herkes kötü ve pis olarak tektipleştirilmişti. Ancak abartıya kaçmasaymış Türkiye'deki, özellikle de o dönemin, hapishane hikayelerini çok iyi yansıtabilirmiş.
Hayes'in National Geographic kanalı için çekilen Banged Up Abroad serisindeki belgeselini izledim. Çok güzeldi, filmin kendisinden bile güzel. Hayes'in daha önce üç kez Türkiye'ye gelip aynı taksiciden haşhaş alıp ABD'ye götürdüğünü, dördüncüsünde yakalandığını bilmiyordum mesela. Kaçmayı, kafasına koyup Amerikalı arkadaşını Türkiye'ye çağırdığını ancak arkadaşının İstanbul'da otel odasında parası için öldürüldüğünü de bilmiyordum. Bununla ilgili de bir haber bulamadım maalesef internette.
Kaçış olayı çok ilginç. "İmralı deniz ile çevrelenmiş, kimse kaçamaz" diye düşünülüp güvenlik biraz daha rahat bırakılınca Hayes, fırtına için demir atmış bir sandala yüzüp onu kaçırıyor ve Bandırma'da karaya vuruyor. Bu planı da Adnan Menderes'in mezarının üstünde kurması da ironik. Sonra ise muamma. Hayes, Bandırma'dan İstanbul'a gittiğini söylüyor. Parayı nereden bulduğu meçhul. Kendisinin kaçtığının ne zaman farkedildiği meçhul. İstanbul'a kadar nasıl tanınmadan geldiği meçhul. İstanbul'da saçını boyayıp, Edirne'ye kadar geliyor. (Bu arada Alinur Velidedeoğlu'na verdiği röportajda Hayes, Edirne adını hatırlayamayıp "Ya sınırda büyük bir şehir vardı, Adrianapolis diyorlar hatta" dese de bizim Türk reklamcı "Çanakkale mi?" diyor. Bir Edirneli olarak pek yaraladı beni :( ) Edirne'de Karakasım köyünde kalmış. Oraları da bilirim. Hemen karşısı Yunanistan'dır. Sanki iki adım atsan oradasındır. Bizimki de öyle yapmış, gece vakti Meriç'ten yüzmüş karşıya geçmiş. Orestiada yakınlarında da karaya çıkmış olsa gerek.
Kaçışı tabii ki gazetelerde yer buluyor. Ancak büyük bir sansasyon olduğunu da söyleyemeyiz. Film çekilene kadar da bir sıkıntı yok. Billy Hayes, hayatını yazıyor ve Milliyet gazetesi Hayes'in kitabı uyuşturucu kullanan gençleri uyuşturucudan soğutmak için yazdığını iddia ediyor. Halbuki Hayes halen röportajlarında uyuşturucuya karşı olmadığını söylüyor. Uyuşturucunun yasallaştırılmasını isteyen Hayes'e göre Nixon'ın uyuşturucuya karşı açtığı savaş mafyalaşmaya, rüşvete ve hatta cinayetlere neden oldu. Tarihimizde de Nixon ve Ecevit'in haşhaş ekimi yasakları hakkında birbirine girdiği bilinir. Nixon'ın bütün isteğine rağmen Ege bölgesindeki haşhaş ekimine yasak getirilmemiştir. Adı Afyon olan bir şehre sahip bu bölgenin ekonomisinde haşhaş ekiminin ne kadar önemli olduğunu tahmin edebiliriz herhalde. Ekşisözlük'teki "Haşhaş Sorunu" başlığı, güzel bir referans olabilir bunun için.
Film çekilip, Cannes Film Festivali'nde gösterildikten sonra Billy Hayes, Türk medyasında "Billy Hayes adında biri" yada "Billy Hayes adındaki esrarcı" haline gelir. Kendisi ise iyi para kazandığını reddetmez. Daha sonra oyunculuk işlerine girse de pek başarılı olmaz. Filmden ve kitaptan 30 yıl sonra Hayes tekrardan Midnight Express günlerini geri hatırlatmak için döner. Yazdığı mektupları kitaplaştıracağını söyler, o günleri hakkında tek kişilik oyunlar sahneleyeceğini söyler. Bu noktada biraz "para suyunu çekti" eleştirisi getirsem ayıp olmaz. National Geographic'teki mimiklerinin de bazı noktalarda çok abartılı, bazı noktalarda ise (arkadaşı Patrick'in ölümü gibi yerlerde) hiç duygu yansıtmadığını söyleyebilirim. Pek çözemedim kendisini.
Yorum yap