müzik
30 Day Song Challenge
"30 gün 30 şarkı" temalı sosyal medya paylaşımları hoşuma gidiyor ama buna her gün zaman ayırmak zorunda kalmamak ve başka insanların timeline'larını işgal etmemek için blog'da hepsini bir seferde paylaşayım dedim.
Day 1: En sevdiğin şarkı
Day 1: En sevdiğin şarkı
Jugband Blues
Barrett'li Floyd'un veda şarkısı. Melankoli de var, sirk de var. Teşekkür de var, kırgınlık da var. Nokta da var, soru işareti de var. Ah bir de Pink Floyd'un gıcık yasal temsilcileri Barrett'in saçı başı dağılmış bir şekilde bu şarkıya playback yaparkenki videosunu YouTube'dan kaldırmasaydı.
Day 2: En nefret ettiğin şarkı
Telif Hakkı
Nefret ettiğim şarkı bulmak kolay ama Ajdar'dan Şahdamar'ı buraya koysan ne anlamı var ki? Önemli olan genel olarak sevdiğin bir sanatçıdan çıkan bir üründen nefret etmek. Düşündüm, taşındım ve MFÖ'nün dibe vurduğu yıllarda kaydedilen ve kamu spotu dışında hiçbir şeye benzemeyen bu şarkıda karar kıldım. Sanki söz - müzik Mazhar Alanson değil de Hasan Cihat Örter. Aynı grubun "Adı Naim"i de bir o kadar nefret ettiğim başka bir şarkı olsa da grup o şarkıyı albümlerine alma hatasına düşmediği için şarkı listeye giremedi. Halbuki MFÖ'ye de neredeyse hayranımdır.
Day 3: Seni mutlu eden şarkı
Happy Together
Tospağalar'dan geliyor: "Happy Together". Salgılattığı endorfinin sadece sözlerle alakası yok. Adamlar öyle güzel bir melodi bulmuşlar ki "for all my life" diye eşlik ederken bir kutu çikolata yemiş gibi hissediyorum.
Day 4: Seni mutsuz eden şarkı
The Day Before You Came
Çok güzel bir ülkede yaşıyorsun ama bir şeyler eksik. Sekizde evden çıkıyorsun. Trenin her zaman dakik. Haberleri okuyorsun, beğenmiyorsun. İşler birikmiş ofisinde. Her gün aynı saatte, aynı insanlarla yemektesin. Beşte işten çıkıyorsun. Eve giderken yolda paket yaptırıyorsun. Onu yerken televizyona bakıyorsun. Sevdiğin dizinin her bölümünü izlemişsin. Saat onda yatağa geçiyorsun. Bir şeyler okuyup uyuyorsun. Dışarıda deli gibi bir yağmur yağıyor. Hayat böyle geçip gidiyor. Ta ki aşk kapını çalana kadar.
Day 5: Birini hatırlatan şarkı
The Unforgiven II
Yıl 2001. Okulda her hafta bir kez klasik gitar dersine gidiyordum. Ayrıca haftada iki kez de ders sonrası dershane etütü vardı. Normalde başka zamanlarda olan etüt, bir kere gitar dersi sonrasına denk geldi. Dershaneye de gitarla gitmek zorunda kalacaktım. Bundan memnun değildim çünkü "hadi çal bir şeyler" diyeceklerini biliyordum. Sınıfa girdim, tabii klasik sorular başladı: "aa ne zamandır çalıyorsun? öğrenmesi kolay mı? bize de bir şeyler çalabilir misin?". Bu sırada - şimdi adını hatırlamadığım - daha hiperaktif diyebileceğimiz bir arkadaş yanıma çalıştı. Kafa sallayıp, elleriyle "mosh" yaparak "Metallica, Unforgiven 2" dedi ve gitti. Neden bir soru sormadı? Neden klasik gitarı metale bağladı? Ve önemlisi neden Unforgiven 2? Ne zaman bu şarkıyı görsem, bu adsız kahraman gelir aklıma.
The Unforgiven II
Yıl 2001. Okulda her hafta bir kez klasik gitar dersine gidiyordum. Ayrıca haftada iki kez de ders sonrası dershane etütü vardı. Normalde başka zamanlarda olan etüt, bir kere gitar dersi sonrasına denk geldi. Dershaneye de gitarla gitmek zorunda kalacaktım. Bundan memnun değildim çünkü "hadi çal bir şeyler" diyeceklerini biliyordum. Sınıfa girdim, tabii klasik sorular başladı: "aa ne zamandır çalıyorsun? öğrenmesi kolay mı? bize de bir şeyler çalabilir misin?". Bu sırada - şimdi adını hatırlamadığım - daha hiperaktif diyebileceğimiz bir arkadaş yanıma çalıştı. Kafa sallayıp, elleriyle "mosh" yaparak "Metallica, Unforgiven 2" dedi ve gitti. Neden bir soru sormadı? Neden klasik gitarı metale bağladı? Ve önemlisi neden Unforgiven 2? Ne zaman bu şarkıyı görsem, bu adsız kahraman gelir aklıma.
Day 6: Bir yeri hatırlatan şarkı
Superjeilezick
Saat 11:11, güneş bulutların ardında gizli. Hava buz gibi. Sokaklar dolu. Herkesin boynunda kırmızı beyaz bir atkı. Kimisi Süper Mario olmuş, kimisi bir palyaço. Arabalardan çikolatalar fırlatılıyor etrafa. Dakikalar geçtikçe görüntüler bulanıklaşıyor. Tek bir şarkı var etrafta o süper, muhteşem zamanı anlatan.
Day 7: Bir şeyi hatırlatan şarkı
Killing Me Softly
Eylül 2002, Edirne'den İstanbul'a temelli taşınmışım. Yeni bir şehir, yeni bir okul, yeni arkadaşlar. İlk haftasonu teyzemlere gidiyorum. Arabada Joy FM dinlemeyi seviyorlar. DJ de sık sık bu şarkıyı çalıyor. "Güzel şarkıymış" diyorum. Lakin sonra işler karışıyor. AVM'ye gidiyorum, bu şarkıyı duyuyorum. Beyoğlu'nda yürüyorum bir yerden bu şarkı çıkıyor. En sonunda bir film izlemeye gidiyorum: adı "About A Boy". Filmin finalinde bilin bakalım hangi şarkı çalıyor?
Day 8: Tüm sözlerini bildiğin şarkı
November Rain
Düşündüm taşındım. Sözlerinin hepsini bildiğim çok şarkı olduğunu sanırdım. Hepsinin bir yerinde takıldım. Takılmadan takır takır söylediğim ilk şarkı ise bu 9 dakikalık şaheser oldu. Gitar sololarını mırıldanarak söylemem de cabası.
Day 9: Dans ettiğin şarkı
Baby's On Fire
DJ Hi-Tek'in beat'ini ve Ninja abinin vokalini duyduğum anda ayağımın hareketlendiğini hissediyorum. Yolandi yengenin rap kısmı girdiğinde ise dans etmemek için kendimi zor tutuyorum çünkü şarkıyı genellikle mp3 çalarımdan dinliyorum. Ama konserlerine gittiğimde frenleri boşalmış kamyon gibi dans ettim mi? Ettim.
Day 10: Seni uyutan şarkı
Good Night
Sadece isminden seçtiysem şerefsizim. George Martin öyle yaylılar koymuş ki şarkıya, daha ilk nota yumuşacak bir yatak, ikincisi pofuduk bir yastık gibi. Ortam hazırlandıktan sonra Ringo Starr da ninniye başlıyor. Şarkı yavaş yavaş biterken, ışıkların kapandığını hissediyorum. Perdeler çekilmiş. Gözlerim kapanıyor. Gözlerim. Gözzz.zzz....zzzzzz..zzzzz..........
Day 11: Sevdiğin bir gruptan bir şarkı
Infinite Dreams
Büyük ihtimalle en kolay cevapladığım soru bu oldu. İşte bana Iron Maiden'ı sevdiren şarkı. Muhteşem bir başlangıç. Değişip duran bir melodik yapı. Rüyalar ve kabuslar. Iron Maiden'dan birinin isteyebileceği her bir şeyi bulunduran bir şarkı.
Day 12: Nefret ettiğin bir gruptan bir şarkı
Boom Boom Pow
Eğer "Black Eyed Peas" bir grup değil de "Fergie feat. will.i.am" adında bir proje olsa umrumda olmazdı. Ancak ben bu arkadaşların "Where's the Love?" ile toplumsal olaylara duyarlı ve iyi bir hip-hop ve R&B grubu olarak piyasaya çıktığını net hatırlıyorum. "Shut Up" ve "Let's Get Retarded" ile eğlenceli yüzlerini gösterdikten sonra ise saçmalamaya başladılar. Herhalde hem grup kimyası hem müzik hem de söz olarak dibi gördükleri nokta burasıdır. Viral reklamlar. Auto-tune. Grubu sevmiyorum, bu şarkıdan ise nefret ediyorum.
Day 13: "Guilty pleasure"
Blank Space
Çok seviyorum diyemem ama kendimi bazen bu şarkıyı söylerken bulabiliyorum. Çok güzel bir beat bulmuş namussuzlar. Tekerleme gibi de sözler. Ayrıca herhangi bir pop şarkıdan farklı olarak anlattığı bir şey var. Hem de anlattığı şey anormal bir aşık. Ağlak ya da aptal pop şarkılarından fersah fersah uzak.
Day 14: Senin sevdiğine inanılmayacak şarkı
Turn Down for What
Beni bilen bilir. Her türlü müziğe açığım. Bu nedenle benim sevdiğime inanılmayacak bir şarkı bulmak zor oldu. Sonunda DJ Snake ve Lil Jon'un ortak eseri Turn Down for What'a karar verdim. Adının başında DJ olan herhangi birini dinleyeceğimi, dinlesem bile seveceğimi sanmıyorum. Lil Jon ise tipi olsun müziği olsun yakınından geçmeyeceğim biri. Trap nasıl bir müzik türüdür bilmem. Ama bu şarkı beni delirtiyor. "Guilty pleasure" falan değil, gerçekten muhteşem bir şarkı bu. Nakarata doğru yükselen müzik, kısa bir es ve ana melodi ki bu basit melodiye değişik varyasyonlarla, dinleyiciyi sıkmadan kullanmışlar. Helal olsun.
Day 15: Seni anlatan şarkı
The Boxer
Şimdi yıllar yuvarlanıp gidiyor yanımdan ve düzenli olarak sallıyorlar. Daha önce olduğumdan daha yaşlıyım ve olabileceğimden daha gencim ve bu olağandışı değil. Hayır, bu garip değil. Değişimler değişimleri takip ederken biz öyle ya da böyle aynıyız. Değişimlerden sonra biz öyle ya da böyle aynıyız.
Day 16: Eskiden sevdiğin, şimdi nefret ettiğin şarkı
(Everything I Do) I Do It for You
Nefret etmek biraz ağır kaçıyor ama bu şarkıdan çok da hoşlanmadığım bir gerçek. Ah ah, eskiden böyle miydi? Mini mini veletler olarak İngilizce hocasının isteğiyle yıl sonu gösterisinde söylemedik mi bu şarkıyı sınıfça? Söyledik. Sözleri de anlayabildiğimizden "Vay be, işte aşk böyle bir şey" de dedik. Peki şimdi? Sadece meh. "Biliyorsun ki doğru, ne yaparsam senin için yaparım". Ok.
Day 17: Radyoda çok duyduğun bir şarkı
Tattoo on My Brain
İsviçre radyoları sağolsun beynimin içine dövme gibi işledi bu şarkıyı. He he. Anlamadınız mı? Hani şarkının adı, dövme, beyin? Neyse, müzik namına pek bir şey üretemeyen İsviçreliler'e bir süre yetecek kadar iyi bir hit. Çocuk, kızla tanıştığında kızın adını iki kez sormuş. Şimdi ise kızın adını aklına kazımış. Aferin genç adam.
Day 18: Radyoda daha çok çalsaydı dediğin bir şarkı
Square Hammer
Metal ile popun muhteşem karışımı. Bir papa, beş gulyabaniden oluşan bir grup için inanılmaz akılda kalıcı bir şarkı. Her yeni işlerinde daha çok Ghost hayranı oluyorum. Grubun yeni şarkısının da radyolarda bol bol çalmasını çok isterdim. Karanlık ve bunaltıcı Metal dünyası için de bayık birbirinin benzeri pop şarkılar dünyası için de tertemiz bir hava. İsveç'ten güzel müzik çıkmama ihtimali var mı ki zaten?
Day 19: Favori albümünden bir şarkı
The Four Horsemen
Ve peygamber ilk mührü açtığında, ilk atı gördüm. Atlı, bir yay tutuyordu. Ve peygamber ikinci mührü açtığında, ikinci atı gördüm. Atlı, kılıcını tutuyordu. Ve peygamber üçüncü mührü açtığında, üçüncü atı gördüm. Atlının bir terazisi vardı. Ve peygamber dördüncü mührü açtığında, dördüncü atı gördüm. Atlı, bir veba idi. Öndeki at beyazdı, ikinci at kırmızıydı, üçüncü siyahtı, sonuncu yeşildi. Mahşerin dört atlısı. Dört nala geliyorlar. Çal gitarını bre Gümüş Argyris.
Day 20: Sinirliyken dinlediğin şarkı
Get Your Gunn
"Goddamn your righteous hand!" Manson'ın Sweet Dreams ile ana akıma düşmediği, İsa karşıtı Süperstar olmadığı dönemlerden çatır çatır bir şarkı. Aslında sinirliyken özellikle bir şarkı açıp dinlediğim yoktur ama eminim ki öfke patlamaları bu şarkının bağırış çağırış nakaratı ile pek bir iyi gider.
Day 21: Mutluyken dinlediğin şarkı
Detroit Rock City
Şarkının öyküsü öyle çok mutluluk verici değil aslında. KISS konserine gitmek için yola çıkan ama alkole uyuşturucuya abanıp hız yaptığı için karıştığı kazada ölen bir KISS hayranını anlatıyor. Lakin şarkı o kadar gaz ki mutluluğa mutluluk katıyor. Bir nevi yasal doping. "You gotta lose your mind in Detroit Rock City!"
Day 22: Üzgünken dinlediğin şarkı
Dominoes
Farkettim ki üzgünken özellikle dinlediğim bir şarkı yok. Sonra kendime üzgünken ne dinleyeceğimi sordum. Büyük ihtimalle Syd'e sığınırdım. Dominoes da en uygun tercih olurdu. Evet, hüzün var ama çocuksu bir hüzün. Sen ve ben ve dominolar. Şu kısa hayatta üzgün kalmanın ne kadar absürt olduğunu yüze vuruyor bu şarkı.
Day 23: Düğünde çalmasını istediğin şarkı
Bana ellerini ver
Zaten yapılmışı var.
Day 24: Cenazende çalmasını istediğin şarkı
Epitaph
İlk dinlediğim anda bile "cenazemde bir şarkı çalacaksa bu olmalı" diye düşünmüştüm. Epitaph'ın mezar taşına yazılan yazı anlamına geldiğini bilmiyordum daha. Ayrıca bir çok insanın da böyle düşündüğünü bilmiyordum. Bazen "ulan cenaze zaten hüzünlü bir şey, eğlenceli bir şey çalsa daha iyi değil mi?" diyorum ama melankolik bir görkemi de sevmiyor değilim. Gerçi bizim geleneklerde böyle bir şey yok. Zaten öldükten sonra neyin çalıp çalınmadığını da bilemeyeceğime göre çok da önemli bir konu değil.
Day 25: Seni güldüren şarkı
The Duck Song
Yine bir Cuma akşamı bir şişe kırmızı şarabımı bitirirken ördeklerden konu açılınca bulmuştum bu şarkıyı. Deli gibi güldüm. Sabah ayık kafayla izledim yine güldüm. Sonra gitarda çalarken güldüm. Hala dinleyince gülümsememem imkansız.
Day 26: Bir enstrüman ile çalabildiğin şarkı
The Temple of the King
Çalabildiğimiz şarkılar var Allah'a şükür. Kimi iyi, kimi ite kaka. Ancak solosuyla, introsuyla, akoruyla, arpejiyle iyi bir uyum içinde çalabildiğim en iyi şarkı şüphesiz Dio ve Blackmore babaların ölümsüz eseri Kralın Tapınağı
Day 27: Bir enstrüman ile çalabilmek istediğin şarkı
Still Got the Blues
Evet az çok gitar çalabiliyorum ama hem parmaklarımın aşırı uzun olmaması, hem başlangıçta doğru eğitimleri alamamam, hem de zaman sıkıntısından dolayı antrenman yapamamdan dolayı, biraz zor bir gitar solosu (mesela tapping gerektiren bir solo) karşıma çıktığıda çalamıyorum. Düşündüm düşündüm, hangi soloyu kusursuz çalabilmek isterdim diye. The Final Countdown'dan Still Loving You'ya kadar bir çok klasik aklımdan geldi geçti. Yine de Gary Moore babanın bu şarkının sonunda çaldığı soloyu çalabilseydim, gitarı zirvede bırakabildim.
Day 28: Seni suçlu hissettiren bir şarkı
When the Children Cry
Bu dünyayı bu hale ben getirmedim. Keşke elimden bir şeyler gelebilse, bunu çok kez bu blogda yazdım. Yapabileceğim tek şey etrafımı mutlu edip, küçük dünyamı bir nebze daha güzel kılmak. Ama Musul'da, Medellin'de, Cizre'de, Pyongyang'da, Zürih'te çocuklar doğuyor. Şartlar eşit olmaktan çok uzak. Elinde gücü olanlar bunu düzeltmeye yanaşmıyorlar. Herkes daha da içine kapatıyor, herkes komşusuna düşman. Kısacası bu şarkıyı dinlerken tüm bunların sorumlusu sanki benmişimcesine suçluluk hissediyorum.
Day 29: Çocukluktan bir şarkı
Ölünce Sevemezsem Seni
El kadar bir çocukken "damar" şarkılar dinleyip hüzünlenmek bir Türk geleneği midir bilinmez. Lakin öz irademle aldığım ilk kaset olan "Gittiğin Yağmurla Gel"den bu şarkı beni hala her dinlediğimde çocukluğuma götürüyor. "Sevişmek hüner değil" kısmını yaş kemale erdiği için artık utanmadan söyleyebiliyorum, gerisinde ise bir değişiklik yok.
Day 30: Geçen sene bu aralar dinlediğin bir şarkı
Dancing with the Moonlit Knight
Temmuz 2015'te Toulouse'da kurulan bir sokak pazarında akli melekelerini kaybetmiş bir Fransız'dan almıştım yırtık pırtık "Selling England by the Pound" plağını. Peter Gabriel'in içe işleyen vokaliyle başlayan albümün neredeyse her şarkısı bir efsane ama Ekim ayına gelip, plağı yalayıp yuttuğımda aklıma kalan yine o ilk dizeler: "Can you tell me where my country lies?"
Yorum yap