Trump'tan neden korkalım, neden korkmayalım?

Şu güzelim dünyada başka bir derdimiz yokmuş gibi bir de Donald Trump sürprizi yaşadık. Tabii neredeyse herkesi aldı götürdü derin bir korku. Yapılan paylaşımlar bazen pireyi deve yapsa da bu korku çok yersiz değil açıkcası. Karşımızda hayatı boyunca politikanın yanından geçmemiş bir adam var. Politika ile gerçek anlamda haşır neşir olmaması aslında çok da büyük sıkıntı değil. Düşününce Atatürk de hayatı boyunca askerlik yapmış bir adamdı. Başarılı bir Kurtuluş Savaşı yönetmesi kendisine büyük bir güç verdi. Bu gücü kötü kullanmak yerine ülkenin geleceğini yeşertebilecek tohumlar ekti ve bu ülke herhangi bir Ortadoğu ülkesi değilse, bu tohumlar kurtarıyor bizi. Ahmet Necdet Sezer de politikacı değildi ama hukukçuydu, hangi yasa tasarılarının hukuka uygun olduğunu anlardı ve uygun olmayanları vetolamayı bildi. O da ülkenin düştüğü bu durumu geciktirmeyi başardı. Trump ise bir iş adamı. Kendi holding'ini ekonomik olarak geliştirdi, soyadını bir marka haline getirdi, evelallah, ama bunları sıfırdan başarmadı. Ayrıca zaman zaman ortaya sunduğu fikirlerin zarar ettiği de oldu. İş hayatında %100 başarılı da olsa, iş hayatı ve politikanın dünyalar kadar farkı var. Bu nedenle bir takım seçmenin Trump'ın iş hayatındaki başarıları nedeniyle kendisine oy vermesi saçmaydı.

John Oliver'da görmüştüm. Slogan tabii ki tam bir Trump vecizesi
Trump ile ilgili birincil problem, "soyunma odası" muhabbetleri ya da karısıyla, kızıyla olan ilişkileri değil. Beyefendinin fikri yok ama dili pabuç kadar. Konuşmaları laf kalabalığı. En popüler hedeflerini bile nasıl gerçekleştireceğini açıklamıyor. "Hangi parayla duvar yapacaksınız?"a "Meksika hükümeti ödeyecek" diyor mesela. Çok acil durumlar dışında insanların akıllarına ilk gelen şeyle hareket etmesi zaten saçmayken, dünyanın en önemli ülkesinin başındaki adamın böyle biri olması daha da saçma. Herkes yanılabilir ama bir şeyi artısı ve eksisi ile düşünüp davrananın yanılması ile Trump gibi birinin yanılması bir değil. Bu nedenle problemli yanlarını asla reddetmediğim Hillary Clinton'ın vereceği kararlar ile Donald Trump'ın vereceği kararları karşılaştırmak yersiz.

Dünyadaki panik havasını haklı bulmakla beraber, bu paniğe genellikle yanlış açıdan bakıldığını düşünüyorum. ABD, Türkiye gibi tek adamın ağzına bakılınan bir yer değil. Bu nedenle her ne kadar nükleer silahların şifrelerinin Trump gibi bir adamın çekmecesinde bulunması korkunç da olsa, etrafındaki adamların politikadan anlamayan Trump'a nispeten mantıklı tavsiyeler vereceklerine eminim. Trump, basının ilgisini çekmek için "reklamın iyisi kötüsü yoktur" diyerek belki de biraz bilerek saçmaladı ama kendi başına politik karar alamayacağının da farkındadır. Ayrıca parti içinde Trump'a karşıtlığın ciddi boyutta olduğu da gerçek. Her ne kadar Kongre'yi de kazanmış olsalar, Trump'ın tekliflerine "hayır" oyu verecek Cumhuriyetçiler de olacaktır. Bağımsız yargının da gözlemci olarak bu sürece katkıda bulunacağını düşünüyorum.

Benim tek korkum ise gitgide içe kapanan dünyanın bir süre daha böyle devam edeceği. İngiltere, AB'den kaçmaya çalışıyor. Macaristan, göçmen karşıtı referandum yapıyor. Fransa'da La Pen aldı götürdü. Almanya'da AfD oyunu yükseltiyor. İsviçre'de SVP harıl harıl çalışıyor. Avusturya'da aşırı sağ lider cumhurbaşkanlığının ciddi bir adayı. 2. Dünya Savaşı'ndan beri Avrupa'da başka bir savaş çıkmaması için uğraşan insanların bütün emeği tehdit altında. Bu saydığım örneklerin çoğu "göçmen karşıtı" görüntüsüyle başlasa da mesajlarının alt metni "Ben Alman'ım/Fransız'ım/Avusturyalı'yım ve bu muhteşem bir şey". Bu da ileride Avrupa ülkelerinin daha birbirlerine düşebilmesine olanak sağlıyor. Bunun durması lazım ama nasıl? İlla ki bir üçüncü dünya savaşı görüp, insanların benzer acıları bir daha yaşaması mı lazım?

Bir siz eksiktiniz anasını satayım

İşin acı yanı genellikle okumuş kesim ve genç kesim bu tehlikenin farkında ve popülizme prim vermiyorlar. Ancak demokrasi çoğunluğun isteğini göz önüne alıyor. Durum böyle olunca ise sayıca fazla olan, daha kısıtlı eğitim almış, şehir dışında yaşadığı için farklı kültürlerle daha az haşır neşir olmuş ama buna rağmen bu kültürlerden korkan insanların seçimi bir ülkenin, hatta tüm dünyanın kaderini belirliyor.

Çözüm yolu demokrasiden vazgeçmek değil tabii ki. Azınlıktaki elitlerin çoğunluğa hükmünün de getireceği daha farklı sorunlar vardır. Öncelikle eğitim şart. Klişe ama doğru. İnsanlar "politik doğruculuğua hayır!" adı altında söylenen yalanları yememeli. Farklı kaynaklardan bir şeyler okumayı öğrenebilmeli. Hiçbir partiye körü körüne bağlanmamalı. Öte yandan basının yalan söylememesi ve kaliteli olması lazım. Fox News gibi Cumhuriyetçi medyanın "Obama nerede doğdu?" goygoyu ile uzun süreler izleyicinin zihnini oyalamaması lazım. Teyit sitelerinin sayılarının ve görünürlülüğünün artması lazım. Hatta yasaların bile biraz sertleştirilmesi gerekebilir. Açık açık engellilerle dalga geçen, tartışma programındaki kadın moderatöre cinsiyetçi davranan, Meksikalılar hakkında nefret suçu işleyen Trump'ın adaylığının belki de birden fazla kez dondurulması gerekiyordu. Hapse atılsın demiyorum asla ama başkanlığa aday olmuş insanların söyledikleri sözlerini birilerinin gözden geçimesi gerekiyor.

Eğer Trump ABD'nin değil de Kanada'nın ya da Avustralya'nın başına gelseydi, popcorn'umu hazırlayıp kahkaha tufanını seyre koyulurdum ama tahammülsüzlüğün gitgitde arttığı, farklı bölgelerde sonu gelemeyen savaşların hüküm sürdüğü bu dünya düzenin en önemli aktörlerinden birini Trump gibi bir dallamanın yönetecek olması iyi bir haber değil. Daha fazla üzücü seçim sonuçlarının gelmemesi dileğiyle.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.