Sıcak iklim, sıcak insanlar: Tayland


Tayland, adını çokça duyduğumuz ama birkaç ön yargı dışında hakkında pek bir şey bilmediğimiz bir yer. Şehirlere karışmadan bir tatil yöresi olarak sıkça ziyaret edilen, ancak anlaşılması için pek emek gösterilmeyen bu ülke hakkında kısa bir süre içinde (yaklaşık bir hafta) topladığım gözlemleri kayda düşmek istedim.

Bir Tayland gezisinde lazım olacak pratik bilgilere geçmeden ufak bir özet geçeyim. Tayland, havası da insanları da çok sıcak bir ülke. Halkı, daha da önemlisi turistlerle en içli dışlı olması gereken otel personeli ve garsonlar gibi insanları, İngilizce konusunda pek başarılı olamasalar da vücut dilleriyle sana her türlü yardımı yapmaya çalışıyorlar. İki şey vazgeçilmezleri: (eski) kralları ve Budizm. Fiyatlar ucuz, yemekler güzel. Şehirler düzensiz ama bu düzensizlik Tayland'ı çekici yapan şeylerden biri. Sözün özü ziyaret edilmesi ve - en önemlisi - halka karışılması gereken bir yer.

Tayland'a gitmeden önce

Yapmanız gerekenler şunlar: Bangkok'un toplu taşıma haritasının çıktısını al (zaten hatlar çok karışık değil). Bangkok haritasını al ve gidilecek yerleri araştır. TripAdvisor ve Booking.com yorumlarını okuyarak uygun otelleri seç ve bu otellerin toplu taşımaya ve görmek istediğin yerlere yakınlığına göre seçimini yap. Kop Khun Krap (ya da Kop Khun Ka) ne demek öğren ve ezberle. Aşılarını ol, sinekleri caydıracak bir sprey al. Güneş koruyucunu da bu sırada alabilirsin. Son olarak da bu yazıyı tekrardan oku (kıps).

Tayland'a gidiş

Tayland'ın başkenti Bangkok'ta iki adet havaalanı var. Bunlardan Suvarnabhumi olanı "uluslararası havaalanı" olarak hizmet vermekte. Türk Hava Yolları'nın da bu havaalanına direkt uçuşları var ve bu uçuştan oldukça memnun kaldığımı söyleyebilirim. Koltuk araları yeterince geniş. Eğlence sistemleri oldukça donanımlı. Bir akşam yemeği, bir de sabah kahvaltısı sunuluyor. İkisinin de ardından ekstradan içecek servisi de var. Tek sıkıntım uçağın içinin oldukça soğuk olmasıydı. Eskimoya bürünmeden uyumaya çalışan bir kişi bile göremedim.

Öte yandan THY'nin Phuket'e doğrudan uçuşu var olup olmadığını bilmiyorum. Ancak Swiss ve Aeroflot'un Phuket'e doğrudan uçuşları var ve İstanbul'dan aktarmalı olarak Phuket'e uçak kolay olsa gerek. Ya da benim de yaptığım gibi Bangkok'ta bir kaç gün kalıp, Tayland için bir uçuş rezervasyonu yaparak Phuket ya da Krabi'ye gidilebilir. AirAsia ve VietJet gibi hava yollarının Tayland içi biletleri 20€ civarlarında, yani oldukça ucuz.

Bangkok havaalanından şehre ulaşım

Bangkok havalanından çıkmadan yapmanız gereken üç şey var:
  1. Uçakta dağıtılan formları güzelce doldurmak, bunu pasaport polisine sunmak. Bu esnada polis, otel rezervasyonu ve dönüş bileti belgeleri de isteyecek. Pasaport polisine yönelmeden hemen önce bir "vize istenen ülkeler" ayrımı var ama Türk yolcular için oraya gidilmesine gerek yok.
  2. Parayı bahta çevirmek ve paraların görünüşlerini akla kazımak.
  3. Tatil boyunca kullanabileceğin 7 günlük (ya da daha fazla) bir SIM kart almak (199 Baht)
Şehre inmek için pahalı ama yorucu olmayan en mantıklı yol, daha Tayland'a yola çıkmadan, internetten bir servis aracı ayarlamak. Ben, Bangkok Airport-Transfer'den çok memnun kaldım. Arabalar geniş, şoförler yardım sever. İçeride bedava küçük şişe sular var. Şehir merkezine kadar da trafik su gibi akıyor. Toplamda otel - havaalanı arası 45 dakika civarı sürmekte.

Ancak "eşyam yok" ya da "paramı başka şeylere harcayayım" diyenler için de bir "city line" olduğunu söyleyeyim. Ancak çoğu otel için city line'dan inip başka bir vasıtaya binmek gerekiyor.

Bangkok içinde nasıl dolaşacağız?

Olay şu: mümnkün olduğu kadar az trafiğe karışacaksın! Bangkok trafiği çok büyük ihtimalle İstanbul'unkinden daha kötü. Bu nedenle bir kez bile taksiye ya da otobüse binmedim. Bunun dışında ise dört farklı vasıtadan yararlandım.
  1. BRT: Viyadükten giden bir tren gibi düşünebiliriz. BRT ile Bangkok'un daha modern yüzüne (alışveriş merkezleri, iş yerleri) ulaşılabiliyor. BRT'ye binme süreci biraz karmaşık. Haritalardan gitmek istediğin durağı bulup, kaç Baht ettiğini buluyorsun. Sonra o kadar bozuk paran olup olmadığına bakıyorsun. Eğer yoksa, oradaki görevlilere para bozdurup, o bozuk paralarla makinadan bir kart alıyorsun. İki-üç duraklık mesafeler genellikle 25 Baht. BRT'ler çok aşırı kalabalık olmuyor. Seferleri de sık.
  2. MRT: Bildiğimiz metro. Sadece bir kez yolum düştü. Burada da gittiğin yol kadar para veriyorsun. Ancak bütün işlemlerini tek makinada hallediyorsun.
  3. Bot: BRT ve MRT'ler iyi olmasına rağmen şehrin turistik merkezine gitmiyorlar. Trafiğe de girmemek gerektiği için geriye kalan bot oluyor. Botlar ile ilgili şöyle ufak bir problemim oldu. İnternette gördüğmü kadarıyla daha otantik, gittiğin yol kadar bilet parası ödediğin botlar var. Ancak ben bunlara bir türlü denk gelemedim. Onun yerine hep Tourist Boat kullandım. Bunlar nereye gidersen git 40 Baht. Ancak "hop-on hop-off" denilen günlük biletleri de var. Büyük ihtimalle turistleri buraya yönlendiriyorlar, ucuz botlara giden yollar ise Tayca yazılmış olabilir. Tha Tien ve Wat Arun duraklarını bil yeter.
  4. Tuk tuk: Şu meşhur üç tekerlekli vasıtalar. "Trafiğe girmeyin" dememe rağmen insan tuk tuk'a binmeden duramıyor. Yine de gece vakti, kısa mesafeler için mantıklı bir tercih olabilir. Eğlencesi de cabası. Tuk tuk'un belli bir ücreti yok. Şoför ile binmeden pazarlık yapmak lazım. Şoförlerin de pazarlığı yüksekten başlattığını unutmamak lazım.
BRT, durağına yaklaşırkene
Tuk tuk'ta borulara tutunmayı unutmayın, çok sallanıyorsunuz

Bangkok'ta ne görmeli/ne yapmalı/ne yemeli?

Bangkok'un tadını aslında şöyle usul usul dört-beş günde çıkarmak lazım ama sadece 48 saatte neler yapılabilirse onları yapabildim. Öncelikle şu üçleme çok önemli "Grand Palace", "Wat Pho" ve "Wat Arun". Grand Palace, adı üstünde, halen Tayland politikalarının yürütüldüğü yer. Tabii ki Grand Palace'ın "Temple of the Emerald Buddha" ya da "Wat Phra Kaew" kısmı görülebiliyor. Altın renklerinin ağırlıkta olduğu, çok hoş bir yer burası. Turistler için kısa, normal ve uzun diye üç ayrı rota koymuşlar. "The Royal Pantheon" en önemli binası. Bu bina içinde fotoğraf çekmek yasak. Geri kalan yerlerde ise fotoğraf çekmeden durmak çok zor. Wat Pho ise Grand Palace'a çok yakın bir yerde bulunan bir kompleks. Burada 46 metrelik uzanan Buda heykeli çok değerli. Ancak Wat Pho, bundan daha fazlasıymış, gidince anladım. Bir kere Thai masajının geliştirildiği yer burasıymış. Halen bir masaj okulu bu kompleksin içinde bulunmakta ve uygun bir ücret karşılığı isteyen masaj da yapıyorlar. Ancak burada bir süre sıra beklemek gerekiyor. Öte yandan farklı tapınaklarda farklı Buda'ları görebiliyorsunuz. Birinde - sanırsam - Budizm'e kabul edilme törenine denk geldim örneğin. Wat Arun ise nehrin karşı kıyısında bir tapınak. Bir süredir dış cephesinde bir onarım varmış. Burada da farklı tarzlarda tapınaklar görmek mümkün. Hemen yanında da ufak bir markette azıcık oturup dinlenme şansı bulunmakta.

Grand Palace
Bu en önemli üç binada da unutmamak gereken bir şey var. En görkemli binalar genellikle Budistlerin en kutsal tapınakları. Burada uyulması gereken kurallar var. Hanımefendiler ancak uzun etekle girmek zorundalar. Omuzlar da kapalı olmalı. Erkekler de şortla veya atletle giremiyorlar. Yanında fazladan kıyafet taşımak istemeyenler depozito ile ya da ufak bir ücretle kıyafet kiralayabiliyor. Ayakkabılar ve şapkalar da çıkmak zorunda. Çok ender durumlarda (yukarıda da bahsettiğim gibi) fotoğraf çekmek de yasak.

Bunun yanında Bangkok demek sadece tapınaklar demek değil. Şehrin güzel alışveriş merkezleri var. Siam Paragon bunlardan biri. İlk katlarında çok pahalı markaların dükkanları bulunmakta. Daha yukarılarda ise Avrupa'da da bulunan ama fiyatları genellikle daha uygun olan markalardan alışveriş yapabilirsiniz. Siam Paragon'un da bulunduğu Siam bölgesinde daha bir çok alışveriş merkezi bulunmakta.

Bangkok'un en kaotik yerlerinden biri de Chinatown ya da orada kullanılan adıyla Yaowarat. Burada trafik olsun, dükkanlar olsun, seyyar satıcılar olsun, bir Eminönü havası almak mümkün. Tayland'da yaşayan Çin azınlığın ortaya çıkardığı bu semtin en önemli özelliklerinden birisi de çok sayıda mücevher dükkanının bulunması. Bu da semtin Türkiye ile bir başka benzerliği olsa gerek. Bangkok'un farklı bir yüzünü görmek için uğranılabilecek bir yer.

Bangkok denince akla gelen bir başka şey de farklı yerlerde bulunan Sky Bar'lar. Sky Bar denilen şey, gökdelenlerin genellikle 60.-70. katlarında bulunan açık bar/restoranlar. Özellikle gün batarken, gökdelenleri, nehri ve trafiği izlemek için ideal bir tercih. Hanımın önerisiyle Hangover II'de de gözüken Lebua ya da "The Dome" olarak bilinen yere gittik. Mekanın bir "dress code"u var. Mesela şort ve parmak arası terlikle giremiyorsun. Çalışanlar çok kibar ve saygılı. Eğer restorana ya da locaya gideceksen manzara çok güzel ve etraf fazla kalabalık değil. Tabii ki bu bölümlerin fiyatları astronomik. Ancak Sky Bar'ın kendisinde fiyatlar Avrupa'daki herhangi bir eli yüzü düzgün bardan çok daha pahalı değil. Sadece ortam biraz sıkış tıkış. Lebua, filmin ekmeğini yemek için bir Hangover kokteyli yaratmış ve de bu kokteyl kapış kapış gidiyor. Yine de sadece bira içip manzaranın keyfini çıkaranlar da gördüm.

Sky Bar'dan Bangkok manzarası
Tabii ki de Tayland'ın yemeklerini denemeden olmaz. Bangkok, sokak lezzetleri konusunda çok fazla tercih sunuyor. Kızartmalar, sokaktaki en yaygın yemek türü olsa gerek. Özellikle tavuk ve balık kızartma bulmak çok kolay. Bunlar genellikle acı biber sosu ve sarımsak ile sunuluyor. Bunun yanında şişe geçirilmiş sosis, tavuk, ahtapot gibi et ürünleri satan standlar var. Zaman zaman ördek satan yerlere de rast geldim. Sade et dışında farklı şekillerde hazırlanan noodle'lara denk gelmek çok doğal. Bu noodle'lar acayip lezzetli, doyurucu ve ucuz. Büyük taslarda çorba tüketimi de fazla, ancak deneme fırsatı bulamadım. Tabii bu çorbalar bizim bildiğimiz mercimek ya da domates çorbaları gibi değil. Genellikle içlerinde erişte ve büyük sebze parçaları bulundurmaktalar. Bangkok'a gitmeden internette yaptığım araştırmalarda böcek, timsah, yılan gibi ilginç hayvanların da tadına bakılabileceğini görmüştüm ama sadece bir tane böcek standına denk geldim. Yediğim kurbağa ve çekirge oldukça güzeldi. Bunları ana yemek gibi değil, çerezlik olarak düşünmek gerek. Tatlı olarak da kızarmış ananas ve muzu tavsiye edebilirim. Bir de kahvaltılarına değineyim. İlginç bir şekilde akşam yemeğinde yedikleri şeyleri kahvaltıda da çok rahat yiyebiliyorlar. Mesela ahtapot sote, tavuklu pilav, domates soslu makarna bir kahvaltı masasında da görebileceğiniz ürünlerden. Bunların yanında bol meyve ve yeşillik de var. Peynir ve salam ise yabancılara ayıp olmasın diye çok az sayıda bulunabiliyor. İçecek olarak da kahve ve çayın yanında papaya, ananas, guava, lemongrass ve daha adını bilmediğim ilginç meyvelerin suları içilebiliyor.

Krala saygı

Bu bölümü sadece gördüklerime dayanarak değil ama Tayland'a gitmeden ve oradayken okuduklarıma da dayanarak yazıyorum. Birkaç ay önce dünyanın tahtta en uzun kalan krallarından Tayland kralı Bhumibol hayatını kaybetti. Bu olay Avrupa'da da haber kanallarında kendine yer buldu ancak bu haberlerin odağı biraz daha farklıydı. Haberciler daha çok aykırı hayat tarzı ile dikkat çeken yeni kraldan bahsediyorlardı. Ben de Tayland'a giderken sadece bu aykırı kral hakkında daha çok şey öğreneceğimi düşünürken, ülkeye adımımı attığım andan itibaren hayatını kaybeden Bhumibol'un resimleri ile karşılaştım. Tüm şehrin reklam panoları üstünde Tyca bir şeyler yazan siyah beyaz Bhumibol resimleri ile kaplıydı. Arabalarda ölen kralın resimleri vardı. Televizyonda o vardı. Sokaklarda kralın anısına halka (ve turistlere) su ve yemek dağıtılıyordu.

Wat Pho'daki anma köşesi
Bhumibol, gerçekten Tayland'a çok şey katmış bir adam. Sadece tipine bakınca bile iyi bir insan olduğunu hissettiğiniz kişiler vardır ya, rahmetli kral da böyle biri. Belgeselinden gördüğüm kadarıyla abisinin şüpheli intiharından sonra daha çok küçük yaşta büyük sorumluluk yüklenen Bhumibol, Avrupa'da gördüğün eğitim sonucu öğrendikleri ile ülkenin tarımını ilerletmiş, eğitimini değiştirmiş, üretimde reformlar yapmış. Ülkenin çalkantılı dönemlerinde iç savaşı engellemek için elinden geleni yapmış. Tayland'a kralı eleştirmek yasal olarak imkansız olsa da Bhumibol, konuşmalarında kendisinin de insan olduğunu, hatalar yaptığını ve eleştirilmesinin normal olduğunu belirtmiş. Bu nedenle ölümünden aylar geçmiş olsa da Tayland'da yas havası devam ediyor. Grand Palace'ı gezerken Tayland'ın farklı yerlerinden gelmiş, siyah kıyafetleri ile turistlerin alınmadığı saray odalarına girip yas tutmak isteyen yerel halkı gördüm. Bu insanların yüzündeki hüznü görmemek imkansızdı. Ülkedeki bu matem havasına şahit olduktan sonra yeni kral ve halkın arasındaki ilişkinin nasıl olacağını görmek için sabırsızlanıyorum.

Tayland'da tatil

Bangkok sonrası tatil bölümü için Phuket'e geçtik. Phuket şehrinin içinden iki kez arabayla geçtim ama şehirde gezinme fırsatı bulamadım. Ancak okduğum yorumlara ve arabayla geçirken gördüklerime dayanarak, şehirde çok fazla ilgi çekici şeyin var olduğunu düşünmüyorum. Bangkok'ta sıkça görülebilen sokak lezzetleri, marketler, trafik, Phuket'te de var. Yani, tatiliniz sadece Phuket'te geçecekse tabii ki şehir merkezine inin ama Bangkok'u gördükten sonra Phuket merkezde ekstradan görülecek bir şey yok. Belki Büyük Buda'yı yakından göremediğim için üzülebilirim ama sahilden Big Buda'nın Rio de Janeiro'daki İsa heykeli gibi bir tepenin üstünden şehri izlediğini her gün gördüm.

Phuket'in Panwa bölgesi oldukça sakin, şehre uzak ve kafa dinlendirici bir tatil için ideal. Bu bölgede deniz fazlasıyla ılık ancak son günümde sıcak ve soğuk su akımlarının aynı anda algılarımla maytap geçtiğini de deneyimledim. Türkiye'nin tatil yerlerinden farklı olarak burada bir şeye her zaman dikkat etmek gerekiyor: gelgit. Saat 10 - 16 arasında sular çekilmiş durumda ve ne kadar ilerlersen ilerde su hep bel altı seviyesinde kalıyor. Deniz ayakkabın da yoksa taşlar çok rahatsız edici. Bu saatler arasında denize girmek yerine havuz ya da güneşlenmek daha mantıklı. Saat 16 - 18 arasında ise deniz mükemmel ancak 18'den sonra havanın kararmasıyla bu kısa deniz macerası da bitmek zorunda kalıyor.

Phuket'te tatil sırasında ekstradan yapılabilecek iki önemli şey var. Birincisi masaj. Mutlu sonla biten masajlardan bahsetmiyorum elbette. Genellikle plajda, masözlerin ustaca yaptığı masajdan bahsediyorum. Sonuçilk kez masaj yaptırdım ve bu çok ilginç bir tecrübe. Önce tamamen soyunup, şalvar ve Şile bezi bir üst giyiyorsun. Sonra nasıl bir masaj istediğini söylüyorsun (hafif - orta - sert). En sonunda da 1 saat boyunca kendini masözün ellerine bırakıyorsun. Ben ilk birkaç dakika boyunca hiç tanımadığım birinin bana dokunmasının yarattığı o garip hissiyatı yenmeye çalıştım ve ancak bu durumu garipsememeye başladığımda masajdan zevk almayı başarabildim. Orta seviye masaj istememe rağmen bazı hareketlerde canımın ufak da olsa yandığını söylemeden geçemem.

İkinci yapılabilecek şey de plaja ara verip, bir tura katılmak. Phuket'te yapılabilecek çok şey var. Tiger Kingdom'da kaplan sevebilir, Elephant Trekking ile fillere binebilir ya da ATV sürebilirsiniz. Biz ise Phi Phi Adaları'na gitmeyi tercih ettik. Bu turlar şöyle işliyor. (Neredeyse) her şey dahil bir paket satın alıyorsunuz. Sonra bir servis sizi otelinizden toplayıp Phuket iskelesine getiriyor. Burada çay kahve servisi oluyor. Hemen ardından tur rehberi kendini tanıtıyor ve yapılacakların özetini geçiyor. Speedboat'a binerken fotolarınız çekiliyor ve bu fotoları dönünce hoş bir çerçeve ile size para karşılığı sunuyorlar (alma zorunluluğu yok tabii). Speedboat önemli çünkü bu botlar sizi adaya 50 dakikada götürüyor, daha ucuz olan normal gemiler ise 2 saatte Phi Phi'ye varıyor. Tabii ki speedboat'un önüne oturmamak lazım çünkü gerçekten çok zıplatıyor ve mide bir yana, zıplamalar omurgalarınıza zarar verebilir. Bu yolculukta meyve suları ücretsiz sunuluyor. Phi Phi'de yapılanlar şunlar: Leonardo diCaprio'nun başrolünde oynadığı The Beach'in çekildiği Maya Plajı'nı ziyaret, Viking's Cave'e bir bakış, Maymun Plajı'nda maymunları incelemek, şnorkelli yüzüş, açık büfe öğle yemeği ve 1 saat serbest yüzüş. Baktığım tüm şirketler aynı paketleri sunmakta. Sadece sıralamalar farklı olabilir. Phi Phi Adaları gerçekten çok etkileyici. Adalarda yerleşim kısıtlı olduğu için doğal güzellik bozulmamış. Ancak çok turist aldığı için doğa ciddi bir biçimde tehlike altındaymış. Bir turla beraber olduğun için hep bir hareket ve acele var. Bu da adanın keyfini tamamen çıkarmana engel. Ancak tek başına bu kadar çok şey ayarlayamayacağın için bu hareketliliği de çok eleştiremiyorum. Fiyatlar biraz tuzlu ama bence değer.

Maya Bay ve turistleri

Sonuç

Eksileri şunlar; gelgit yüzünden deniz keyfi çıkarmak biraz zor, tropikal iklim olduğu için her an yağmurun başlaması ihtimali var, daha uzun vadede deprem ve tsunami tehlikesi hep var, bazen derdini anlatmakta zorluk çekiyorsun.

Ancak kesinlikle artıları, eksilerinden çok daha fazla. En başta da dediğim gibi insanlar sıcak kanlı. Kısıtlı İngilizceleri ile sana yardımcı olmaya çalışmaktan çekinmiyorlar. Havası sıcak, deniz suyu ılık, plajların kumu yumuşacık. Yemek çeşitleri çok ve çoğu leziz. Fiyatlar uygun, alışveriş yapmak istiyorsan seçenekler çok. Farklı bir kültür, farklı bir yaşam tarzı ve bunları gözlemlemek çok güzel bir his. Buda heykelleri ve tütsü kokuları arasında rutin hayatını geçirdiğin o dört duvarın çok daha uzağında olduğunu hissediyorsun ve özgürlüğü hissediyorsun.

Umarım bir süre sonra Tayland'ı tekrardan ziyaret ederim ve buraya yazdıklarımı yeni deneyimlerimle daha da  geliştiririm.

Meraklısına not: Tayland'ı gezmek kaça patlar?

Tayland'a gitmeden önce "günde kaç baht harcarım?" sorusunun yanıtını internette çok aradım ama bu soruya pek cevap verilmemiş, verilen cevaplar da birbirine tutmuyor. Bu nedenle tatil boyunca elime kalemi kağıdı aldım ve harcamalarımı kaydetttim. Çıkan rakamlar şunlar:


Sabit dediğim kalemler şunu anlatıyor: tek ya da çift kişi farketmez, bu para ödenecek. Mesela otel transferi için aslında kendin için değil, sana hizmet eden araba için ödeme yapıyorsun. Otelde de odaya ödeme yapıyorsun. Çift ya da tek kişi olman bir şey değiştirmiyor.

Kişi başı ücretlere bakarken de dikkat edilmesi gerekenler var. Öğle yemeğini her gün yemedim ama hiç yemesem de olurdu. Çantaya atılacak bisküvitler ile buradan kısıtlamalar yapılabilir. Akşam yemeği kaleminin içinde içki de var (bazen öğle yemeğinin de). Yemek dışı içkiler gece hayatında bulunmakta. Turistik gezinin içinde yukarıda bahsettiğim geziler var (Bangkok için Grand Palace, Wat Pho ve Wat Arun, Phuket için Phi Phi adaları turu). Telefon hattı, 7 gün kullanımda olacak bir SIM kart için tek defa ödeniyor. Toplu taşımanın içinde zorunlu olmayan tuk tuk da var. Alışveriş derken sadece Duty Free ya da başka yerlerden alınan hediyelik eşyalardan bahsetmiyorum. Bunun içinde süper marketten alınan çikolatadan, alışveriş merkezindeki H&M'den alınan şapkaya kadar farklı ürünler var. Biz "aa şu ürün İsviçre'de ne kadar pahalı, burada birkaç tane alalım" diye normalde bir turistin almayacağı şeyler aldık. O yüzden alışveriş kaleminden de kısıtlamalar yapılabilir.

Sonuç olarak - uçaklar hariç - 38,000 baht civarında bir meblağ ile yedi günlük tatili sonlandırmışız. Elbette otel yerine AirBnB ya da hostel tercih edilirse, tatilin masrafı ciddi bir biçimde düşecektir diye düşünüyorum. Otel gibi sabit giderler dışında kişi başı günlük ortalama harcama 1715 baht olarak gözüküyor. Bu da bugünün kuru ile 48 USD (1 USD = 0.03 baht) ya da 171 TL'ye denk geliyor. Tayland'a gideceklerin dikkatine.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.