Survivor guilt

Türkiye'yi geride bırakmaya kararını yaklaşık yedi yıl önce vermiştim. Daha Türkiye, bugün düştüğü karamsarlığa düşmemişti. Bir takım "liberaller" hala Türkiye'nin büyüme sancıları çektiğini ama yakın zamanda düze çıkacağını iddia ediyorlardı. Buna inanan ciddi bir kitle vardı. Etrafımda yaşadığı ülkenin koşullarından memnun olmayan çok kişi vardı ama hiçbirisi yurtdışı planları yapmıyordu. İş hayatının dönen çarklarında bir yollarını bulacaklarına inanıyorlardı. Ben de bunu çok düşündüm. O dönemki blog yazılarıma bakan da "gidebilecek miyim, gidemezsem burada yapabilecek miyim?" karmaşasını görebilir sanıyorum ama bu dönen çarklar bana uymuyordu işte. Ülkenin temel problemlerinden olan üstün alta baskı kurması, kabalık, rutine saplanıp değişime kapalı olmak gibi meseleler, eğitimli ve kültürlü olarak bilinen beyaz yakalıların kendi aralarındaki ilişkilerinde de vardı. Sonra, bu dönen çarkların bir parça olmak için trafikte kaybedilen saatler, yorgunluk, bitkinlik bana inanılmaz ters geliyordu. Bunun gibi daha bir çok şey vardı elbet. Terörse bunlardan biri değildi.

Psikoloji, çok fazla anladığım bir konu değil ama geçenlerde hakkında ufak tefek bir şeyler okudğum "survivor guilt" şu an içinde bulunduğum hisleri az çok anlatabilen bir kavram. Yakın zamanda uçak kazası sonucu neredeyse bütün oyuncularını kaybeden Chapecoense takımında farklı nedenlerden dolayı uçağa binmeyerek hayatta kalan futbolcuların hissiyatı "survivor guilt". Dostların travmatik bir olaydan dolayı acı çekerken, senin çekmiyor olmandan dolayı hissettiğin üzüntü diye özetleyebilirim. Acı çekmiyor değilim elbette bütün bu olaylar yüzünden ama elimden gelemeyen bir şey var. Mesela kardeşim her gün Taksim'e gidip gelirken, arkadaşlarım haftasonu merkezi bir yerde buluşurken, ailem otogar ya da havaalanı gibi yerlerde bulunurken eminim ki akıllarının bir tarafına "ya bir şey olursa?" kırıntısı düşüyordur. İnsan böyle durumlarda yaşantısından tam zevk alamıyor. Yılbaşı kutlaması için evine tıkılıyor ya da şehirden uzaklara kaçıyor mesela. Bu "bombalar ile yaşamak" hissiyatını anlayamadığım için kendimi şanslı hissetmek istesem de hissedemiyorum; aksine, tam olarak empati yapamadığım için şu "survivor guilt" geliyor, yakama yapışıyor. Hadi bombalar (bu kadar sık olmasa da) Fransa'da da Almanya'da da patlıyor. Geride bıraktığım o güzel insanlar bir Gezi direnişi yaşadılar, onu da geçtim ciddi ciddi darbe gördüler. Ben bunları kafamda nasıl tam olarak canlandırabilirim ki? İnsanlar tabii ki de bu olaylardan sonra aynı kalamıyor. Bakıyorum, bazı arkadaşlarım tamamen politize olmuş, her şeye muhalif. Diğerleri işin içinden çıkamayınca "üst akıl" masallarına yönelmiş. Bazıları durup durup HDP'ye oy verenlere küfrediyor. Diğerleri uydurma Atatürk sözlerini paylaşıyor. Sosyal medya hesaplarımda aynı insanlar var ama her telden görüş önüme düşüyor. Bunlara şahit olmak çok ilginç.

Yani demek istediğim, ben ülkemi geride bırakırken sadece belli başlı problemlerden uzak kalacağımı düşünürken, şimdi oradaki insanlardan da gitgide uzak kaldığımı hissediyorum. Mesela bir gün İstanbul'a ziyarete gidersem bütün naifliğimle farkında olmadan "Nevizade'de mi buluşsak?" dediğimde bana garip garip bakılacağını düşünüyorum. Bir yerde otururken, olan biteni konuşurken ZDF'in nasıl bir yayın programından bihaber bir tanıdığımın Türkiye'deki sözde haber kanallarından birinden duyduğu bir bilgi kırıntısı ile "Almanya'da haber kanalları da Türkiye'yi çok karıştıyormuş" diyebileceğini düşünüyorum. Sanki terör sadece o güzelim canları değil, geride kalanlardan da birçok şeyi götürmüş gibi. Ben burada izole bir baloncuğun içindeymişim, memlekette kalanlar ise bambaşka düşünce tarzlarına evriliyor gibi geliyor. Belki de yanılıyorum, bilmiyorum.

İşte ülkeden uzakta olmanın psikolojisi böyle, Türkiye'den kaçıp gitme hayalleri kuran dostlara duyrulur. Sokakta yürürken değil, en fazla uçak tribülansa girdiğinde ölebileceğimiz aklımıza geliyor. Trafik yok, saygı var, yerler temiz, şöyle böyle. Burada oldukça mutluyum. Elimde olanlara şükrediyorum. "Ama bir Müzeyyen Senar da yok be!" muhabbetine de asla girmedim. Ancak her saldırı sonrası geride kalanları düşünmek zor. Sıyrık bile almasalar dahi yüklendikleri o psikolojik ağırlıkla hayatlarına devam etmek zorunda oldukları gerçeği zor. Bu bahsettiğin "survivor guilt" de işin cabası.

Temsili resim - resim koymazsam ana sayfa çok çirkin oluyor maalesef :(

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.