Şubat 2011'de Deli İbo'nun takımdan kopartılmasından sonra sözlerimi şöyle bitirmişim:
Üzülmez giderken, sevdiğim Beşiktaş'ın da gittiğini hissediyorum, üzülüyorum. Herhalde -Allah korusun - Süleyman Seba'yı da kaybettiğimiz gün Beşiktaş formasını rafa kaldıracağım.
Bu sözü yazdığımda Türk futbolu şike soruşturması yaşamamıştı, Beşiktaş finansal fair play ve şike nedeniyle Avrupa'dan iki kez men edilmemişti, federasyonun başına Demirören faciası geçmemişti, milli takımın hala Euro 2012 ve 2014 Dünya Kupası'na katılma şansı vardı, Çarşı grubu Gezi Parkı protestolarında bir umut gibi doğmamıştı, daha sonra 1453 Kartalları gibi abuk sabuk oluşumlar yaratılmamıştı, Passolig gibi manasız şeyler yoktu.
Yani değil sadece Beşiktaş,'tan değil sadece futboldan, ülkede olan hiçbir şeyden zevk aldırmadılar bu yıllar içinde.
Sevdiğim Beşiktaş'ın kaybolduğunu bugün daha da hissediyorum. Çünkü Seba'yı kaybettik.
Elbette üzülüyorum ama en azından Seba'nın uzun hayatını dolu dolu yaşadığını bildiğim için içim rahat. Seba, hem futbolcu hem yönetici olarak Beşiktaş'a elinden geleni verdi. Değişen taraftar profilini ve değişen değerleri görünce de yerini kibarca gençlere bıraktı. Ne bu yüzden kulübe küstü, ne de iktidar hırsıyla geri dönmeye çalıştı. "Onursal başkan"lığın tanımını yazdı. Ziyaret edildi, yeni başkanlara öğütler verdi, röportajlar yaptı. Ancak oturduğu yerden kimsenin işine karışmadı.
Bugün sadece Seba veda etmedi: Samet'li Kadir'li, Metin-Ali Feyyaz'lı, Ertuğrul'lu Sergen'li Şifo Mehmet'li Oktay'lı (ve elbette Osvaldo'lu, Manessero'lu, Walsh'lı, Sellami'li), Türkiye'de kuvvetli, Avrupa'da bahtsız, göğsünde Beko'su, beyaz forma siyah şortlu, şampiyonluk ya da şerefli ikincilik kovalayan onurlu bir takım gitti.
Geriye takımı başarısızlıklara sürükleyen ve borç batağına sokan başkanlar, futbol direktörünün kuyusunu kazan yöneticiler, menajerlerle şikemtrak konuşmalar yapan teknik direktörler, futbolcu transferi için etik olmayan bir şekilde at teklif eden para babaları kaldı.
Sahaya oyuncu dövmek için atlayıp, göstermelik tutuklandıktan sonra maçlara gitmeye devam eden taraftarlar kaldı. Tribünde başkasını bıçaklayıp öldüren taraftarlar kaldı. Başkanın verdiği beleş biletlerle tribüne girip protesto edenleri döven taraftarlar kaldı.
Evet hala siyah-beyazlı forma ile sahaya çıkıp ter döken topçular var. Hala sesini kaybetmek pahasına takımı desteklemeye giden taraftarlar var. Armamız hala orada. Stadımız küllerinden doğacak. Beşiktaş formasını öyle hemen rafa kaldıramıyorsun.
Ama şunu şöylemem lazım:
O armanın içini dolduracak değerler Şeref Bey'den Hakkı Yeten'den geldi, Seba ile tam anlamıyla vücut buldu. Maalesef o değerleri bugün kaybettik. Bugünden itibaren o değerler tekrardan bir Beşiktaş başkanında vücut bulmayı bekleyecek. O zamana dek de Beşiktaşlılık biraz eksik kalacak.
Hoşçakal büyük başkan.
Yorum yap