Televizyon başından 1 Mayıs notları



  • 1 Mayıs her zaman içimde bir sıcaklıkla izlediğim bir kutlama olmuştur. Bunun en büyük nedeni tabii ki de her şeyin kutlanılmasına izin verilen meydanda bir tek 1 Mayıs'a izin verilmemesi, bunun üzerinde işçilerin ısrarla oraya gitmeye çalışması hoş bir direniştir.
  • Tabii ki gözümle gördüğüm 2008 1 Mayıs'ındaki o orantısız güç kullanımı ve her 1 Mayıs'ta anılan o 1977 1 Mayıs'ı, insanların kusursuz işlemiş bir planla öldürülmesi, işçilerin Taksim'e yürüme sevdasındaki desteğimin başka nedenlerinden.
  • O yüzden mutlu bir şekilde televizyonun karşısına geçtim ve kalabalık görüntüler, renkler, şarkılar falan hoşuma gitti de bir çok konu kafama takıldı. Maddeleyeyim:

  1. İşçi ve emekçi de olsa insan, insan. Yani aynı hırs, aynı kendini gösterme isteği vs. Hani "dünya işçilerin elinde yükselecek" temalı işçi afişinin mi etkisinde kaldım ne, boyun eğmeyen, öfkeli ama saygılı, disiplinli bir işçi güruhu beklerken, Taksim meydanına sendika başkanları çelenk bırakırken, "hebele hübele" şeklinde koşup anıta çıkıp, farklı farklı pankartlar açıp, birbirininkini engelleyerek görüntü kirliliği ypan adamlar gördüm.
  2. Bir adam vardı kim bilmiyorum, 1 Mayıs çelenkini bırakacak meydana, daha koyulmadan hemen kelle gibi sırıtarak poz veremye başladı. Başka adamlar çelenk düşmesin diye düzeltmeye çalışıyor, adam kameralara poza devam.
  3. Sonra çok sevdiğim DİSK başkanı Süleyman Çelebi - ki karanfil atılması sırasında milleti alkışlamaya davet etse de, kalabalık basının da etkisiyle, herkes kendi işine daldı. Adamın anlamlı anması da havada kaldı. - bu konulardan dert yanıp, "Bu hiçbir siyasi partinin gösterisi değildir." derken - ki hala CHP kendi pankartını göstermeye çalışıyordu. - arkada alakasız adamlar, Çelebi'nin anlatmak istediği dersi "Yaşasın 1 Mayıs" gibi tezahüratlarla bölüp bölüp durdular. Arkadan bir adamın ise desenli şapkasını göstermeye çalışması hayret vericiydi.
  4. Gördüğüm kadarıyla tek grup "anarşist" gruptu. Her politik görüşü anlarım da bunu anlayamıyorum ya. 70 milyonluk bu kadar koca ülkeyi nasıl anarşizmle yöneteceksin? Hadi, Liechtenstein kadar olsan, takıl istediğin kadar. Neyse, bu arkadaşlar kara kara bayraklarıyla, o kadar renk cümbüşü arasında göze battıkları gibi, bir ara sendikalılarla da dalaştı. He canım, aferin size diyip geçiyorum.
  5. Bir de çok fazla örgüt var. Tamam sendikaları anlarım da, "Mücadele Hareketi", "Ezilen bişiler hareketi", "DİK", "EMP" falan daha da hatırlamadığım binlerce şey var. Ülkenin solcuları da bir garip olduğu için, "dünyanın tüm işçileri birleşin" sloganı yerine, "abi küçük küçük gruplarımız olsun da farklılıklara toleransmış, birliktelikmiş falan uğraşmayalım" sloganı var herhalde. Ondan sonra tabii örgütlenenler iktidar olur.
  6. Bunları yazarken annemin heyecanla arayıp, "Bak Beşiktaş da meydanda" demesi, unuttuğum bir başka sevme nedeni. Oraya geçen sene olduğu gibi gidip, Ahmed Arif'in güzel şiiri "Terketmedi Sevdan Beni" pankartını taşımaları benim için gurur kaynağı.

    Sonuç olarak, bu gördüğüm ve bana uyandırdıkları ile birlikte Türkiye için umudum yok ama, dünyanın bir yerine işçinin sömürülmediği, emeğinin parasının aldığı, sendikalaşma hakkının elinden alınmadığı, iktidarın da bu çoğunluğu kaale alacağı bir düzen umuyorum.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.