Ders çalışmam gereken ama o motivasyonu kaybettiğim şu anlarda kendi geçmişime dönüp, geçmişteki anılarımı bağdaştırdığım Beşiktaş'ı düşündüm. Çarşı'yı anlatan belgesel Asi Ruh'ta geçer: Zeki Demirkubuz'un kardeşi bir gece yatağında oturur, Zeki sorar "ne oldu" diye, adam cevap verir "Acaba Feyyaz şu an ne yapıyordur?". Durum o kadar vahim olmasa da ben de düşünürüm Beşiktaş'ı. Şimdi de bir kendi Beşiktaş tarihimin Avrupa takımları ile oynanan unutulmaz 5 maçına değineyim.
5. Liverpool maçları
Sanılanın aksine 8-0 biten maç beni öyle üzen, yerlerde süründüren bir maç olmadı. Hak etmemiştik, şartlar da bunu gerektirmişti. En azından bir son dakika faciası yok. Zaten ben o gün bu maçın oynanacağını unutmuş ve bu yüzden yurdun kafeteryasına gitmemiştim. Zaten maçtan önce yıllar sonra Fenerbahçe'ye Kadıköy'de yenilmiştik. Son dakika golümüz verilmemiş, başkan "PAF'la MAF'la çıkarız" tavırlarda. Yani maç öncesi motivasyonum zaten yoktu.
Maçın olduğunu geç de olsa hatırlayınca maçı odamda internetten takip etme kararını aldım. Bir yandan da bir ödev yapıyordum. Maçı açtığımda zaten durum 2-0'dı. "E, normal" diyip işime devam ettim. Ancak canlı anlatım sayfasına ne zaman baksam, yeni bir gol haberi var. Önce biraz üzülsem de belli bir noktadan sonra gülmeye başladım. Bana gelen alay mesajlarına, ben de gülerek cevap verdim. Bir rekor kırılırken, internette yorumları okuyup gülüyordum ve son düdükten sonra işime devam ettim.
2-1 kazandığımız Liverpool maçı ise benim için daha da önemli. O 6 kişilik 2. Erkek Yurdu'nun odasından çıkmak zaten benim için ayrı bir zevk. Maç Liverpool maçı olduğundan umutsuz ama odadan uzak olmaktan mutluydum. Bir de ne göreyim, Beşiktaş kendi sahasında bir hafta önce son dakikada kaçırdığı galibiyeti bu sefer iyi oynayarak alıyordu. Serdar Özkan'ın golü ile tüm kantin zıplarken kendimi tanımadıklarıma sarılma klişesinin tam içinde buluyordum.
Odaya döndüğümde ise "Tesadüfle mi yendik, nasıl oynadık?" sorusuna gururla "Ezerek yendik" cevabını verdim, ikide birde girilip çıkılan, ışığın asla kapanamadığı ve sesin bitmediği o odada belki de en güzel uykumu uyudum.
4. Chelsea - Beşiktaş 0-2
Yer: Lise yatakhanesi. O maçta içimde yaşadığım o sıkıntıyı, bir daha hiç bir maçta yaşamadım. 90 dakika öyle bir defans izledim ki, benzerini geçenlerde Barcelona-Inter maçında görebildim sadece. Sergen'in o iki golünde de kendimi kaybetmiştim. Oyundan çıkarken ise Sergen'in Ortaköy'den Beşiktaş'a yürüyen bir adam rahatlığında oyunu terk etmesi öyle kazındı ki beynime, hayatım bir gün film şeridi gibi geçerse gözümün önünden bu sahneyi de göreceğim herhalde. İlhan Mansız'ın gerizekalıca gördüğü kırmızı karta ise ölürken bile küfredebilirim.
3. Beşiktaş - Slavia Prag 4-2
Yine yurtta izlenen bir Beşiktaş maçı ve yine bir kahır. Bir sonra anlatacağım maç gibi yine ilk maçı deplasmanda 1-0 kaybetmişiz. Yurdun televizyon odasında abilerle beraber açıyoruz televizyonu. Beşiktaş sahada şov yapıyor, Beşiktaşlılar yurtta şov yapıyor. 4-0 olmuş maç boru mu? Ancak 3 gol yersek eleniriz.
E, bu takım Beşiktaş. Tabii ki de 10 dakikada 2 gol yiyoruz. Yine sarıyor bir Valerenga korkusu (bkz: Bir sonraki maç anısı). Prag'ın forvetlerine geçit yok derken son dakikada bir faul kullanıyor Prag ve gol. Yine yenen tırnaklar ve gözlerde hüzün derken ofsayt diyor hakem. Haksız bir karar ama kimin umrunda o sırada? Maç bitince sevinç yumağı oluyoruz. Ama genciz tabii kanımız kaynıyor. Çok sevdiğim bir Galatasaraylı arkadaşım "Hakemle aldınız" diyince kafam atıyor, indiriyorum sırtına yumruğu. Çocuk şaşırıyor, araya giriyorlar. Üzülüyorum yaptığım için ama sonunda UEFA'da çeyrek finaldeyiz. Daha ne olsun?
2. Beşiktaş - Valerenga 3-3
8-0 biten Liverpool maçı bu maçın yanında hiçbir şeydi. Toshack zamanı. Televole'nin en cancanlı günleri. Kadromuz sağlam: Şifo Mehmet, Oktay, Ertuğrul, Alpay, Rahim ve diğerleri. Buna rağmen ligde bir türlü başarı gelmiyor. UEFA'da ise 3. turdayız. Rakip Valerenga. Adı sanı duyulmamış bir takım. İlk maçta Norveç'te 1-0 yenilmişiz ama olur böyle şeyler. Sonuçta orası buz gibi bir Norveç kenti. Biz elbet burada işi bitiririz.
Canavar gibi de başlıyoruz maça. Daha ilk yarı sonunda skor 3-0. Çeyrek final kapıları ardına dek aralanmış. Ben hemen bir kağıda Beşiktaş amblemi çiziyorum büyükçe. Diyorum ki babama ve kardeşime "Şu cama asayım mı da gözüksün?". Onlar da sevinçli. Sanırım 65. dakikaya kadar bu skor korunuyor ama ikinci yarı pek bir defansif durumdayız. Sonra ise büyü bozuluyor ve 2 gol yiyoruz. Bu skor onları üst tura taşıyor. Ama yine de 20 dakikaya yakın zaman var. Bir gol yeter ama takım büyülenmiş gibi. 3. golü de yedikten sonra masal bitiyor.
Sonraki gün sabahçıyım. Zorla izin alıp izlediğim maç ise hayal kırıklığı. El yapımı bayrağı toplayıp, ağlayarak gidiyorum yatağa. Beşiktaş'ı ilk kez yakından tanıyorum. Yıllar sonra o gollerden birini atan John Carew'i ağırlıyoruz takımda. Tesadüfler.
1. Beşiktaş - Barcelona 3-0
Listenin bir numarasında tabii ki de bu maç var. Bir hafta önce Fenerbahçe'yi 3-0 hükmen yenmişiz - ki maç hükmen bitmese bile 3-0 yeniyorduk (Mustafa Denizli ve yabancı problemi). Okulda coşuyorum. 1 sene sonra bana ismi de Yahoo Messenger'dan farklı bir isimle yolladığı Fenerbahçe marşı ile beni kekleyip evi inletmeme sebep olacak arkadaşıma hava attığım günler.
Buna rağmen Barcelona maçını ümitsiz izlemeye başlıyorum ama İbrahim Üzülmez'in o baldan tatlı ortalarını, Ahmet Dursun'un gollerini, Pascal Nouma şovunu izleyip kendimden geçiyorum. Öyle ki Nihat'ın frikiği direkten dönmüş bense neredeyse gol olmadı diye ağlayacağım. Neden? Çünkü Barça'yı 4'leyememişiz. Evde bağırıyorum. Alt komşuyla aramız limoni. Annem uyarıyor ama dinleyen kim. Okula gidince ise yine arkadaşlara yapılan o malum el hareketleri.
Sonra İspanya'da 5-0 yenildik tabii ama o maçla ilgili hiçbir anı yok beynimde :)
Yorum yap