Ömer'e açık mektup

by 22:30:00

Sevgili Ömer,


2 dakika 41 saniye videonu izledim. Daha 6 yaşındayken kızları tanıman bir yandan üzücü olsa da, ne kadar erken tanırsan o kadar erken strateji geliştirirsin kızlara karşı. Videoda belliydi ne kadar dans etmek istediğin ama Gizem Uysal ellerini kavuşturmuş, senin yüzüne bile bakmıyordu.

Gizem herhalde "Selena" vs. gibi diziler izliyor ve kendisinin bir prenses olduğuna inanıyor. Ömercim, üzülme ama 20 yaşını geçmiş ama hala kendi prenses gibi hisseden, sırtına melek kanadı geçirse uçmaya kalkacak kızlar her zaman var. Yani büyüdüm de kurtuldum deme, kurtulamıyorsun.

Sen televizyondan gördün mü bilmiyorum ama Gizem'in annesiyle röportaj yaparken, annesi Gizem'in altı yaşında olduğunu söylerken, ağlayan Gizem bir anda nefret dolu bir yüz ifadesiyle "Yedi!" demişti. Bu masum görünen kızların içinde birdenbire patlayan nefreti hiç anlamamışımdır. Geçen gün spordan dönerken, bir çocuk büfeden bir şey alacaktı, kıza döndü "Ne içersin canım" dedi, kız ise kızgın kızgın "Portakal suyu falan, ne bileyim ben ya!" demişti. "Ah şu kızlar" diyerek yol devam etmiştim.


Senden birkaç yaş büyük bir ablan - ki onun da adı Gizem'di, vay kara bahtın - Beyaz Show'a çıkmıştı da, önce videoya Atakan diye bir çocuğa kızıp, sonra da canlı yayında valiyi paylamıştı. Yani anlayacağın Ömercim, bu kızlar ya küçük bir bebek oluyorlar, ya da nefret dolu bir kadın. Arasını bulmak çok zor. Umarım sen bulursun.

Ha bu arada dikkat et, sen kameraya konuşurken hemen yanında 3-4 tane kız belirdi. Aman onlar seni seviyor sanma çünkü kamera orada diye oradalar ve kameraya çekilip TV'ye çıkınca bir değerin kalmayacak onlar için. Acı ama gerçek :(

Neyse canım, ne kadar o tombiş tipin ile 20 yaşına gelip, bağrı açık ve kirli sakalı ile nargile dumanını yukarı üflerken Facebook profil resmi olarak fotolar çekecek bir erkek olacağını tahmin etsem de şimdi çok kafana takma bir kız tango yapmıyor diye. Biz de yaşadık böyle şeyler. Sen arkadaşlarınla bakkaldan lastik top al, gol atan kaleye falan oynayın.

Sevgilerle,
Abin.

Bastır Ankaragücü - Bir 70'ler aynası

by 22:50:00

Sorunum şu ki, bir insana gidip "Abi ben Urfalı Babi dinlemeyi çok seviyorum" desem, "kıro musun nesin?" tarzı cevaplar alabilirim. Böyle bir yoruma cevap vermeme bile gerek yok. "Bastır Ankaragücü" yıllardan beri en sevdiğim Türkçe şarkılardan biri. Özellikle bugün Yakın Tarih dersinde aklıma gelen bu şarkıya blog'da değinmek istedim.





Kambur üstüne zambur, sanki deve hörgücü - Bıraktık işi gücü, bastır Ankaragücü

Neden Ankaragücü? Küçük bir araştırma gördük ki Türkiye Kupası'nı 1972'de kazanmışlar. Ligde ise 5.'ciler. Sonraki sezon Kupa Galipleri'nin ilk turunda Leeds United'la sahasında berabere kalmış, İngiltere'de 1-0 yenilerek elenmişler. Türkiye Kupası finalinde Galatasaray'a elenmişler. (ki yarı finalde Fener'i elemişler ve Urfalı Babi Fenerli'dir.) Ligde bu sefer 4.cüler.

Sonuç olarak Galatasaray'ın ligi ve kupayı domine ettiği bu iki sezonda, diğer büyükler ve Eskişehirspor kadar kuvvetli bir takım Ankaragücü, ki kendilerinin ilk başarıları bunlar. Zamlarla ve politik durumla ezilen Urfalı Babi gibilerin, Ankaragücü gibi takımlardan moral bulmaları çok normal.

Münih'te çok eğlendik, her branşta elendik - Bir gümüş madalyaya, bastır Ankaragücü

Buradaki göndermemiz ise 1972 Münih yaz olimpiyatları. Genel olarak "Munich" diye filmi de çekilen, İsrailli sporcuların öldürülmesi ile hatırlanır. Neyse konumuza bakalım. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye yeni kurulan dünya düzeninde lider güç olamıyor malum. E Türk gücünü nerde gösteriyor, olimpiyatlarda!

1936 Berlin Olimpiyatları'ndan beri Türkiye yarışmakta. Her turnuvada madalyalar toplanıyor ve Berlin dışında tüm olimpiyatlarda birden fazla altın madalya var. (Ki tüm madalyalarımızın bir atletizm bronzu dışında hepsi güreşten) 72 Olimpiyatları'nda da umutlar çok. Ama internetten sonuçlara baktım; hezimet. Neredeyse hepsi ilk turdan elenmiş, tursuz yarışlarda hep sonunculuklar, çoğu kişi yarışlara bile katılmamış. Serbest güreşte ise bir gümüş madalya alıyoruz. Urfalı Babi'ye de önce takıma taşlama yapmak, sonra da Ankaragücü'ne dönmek kalıyor.

Acıdır Türk'ün gücü, alınacaktır öcü - 76'ya kadar bastır Ankaragücü

Burası üzücü olmuş biraz çünkü 1976'da Montreal'den 0 madalya ile dönmüşüz çünkü. 1980'de ise Amerika'nın olimpiyat boykotuna katılıp gitmemişiz Moskova'ya.
İşin bir de şöyle bir ironik tarafı var, 76'ya kadar Ankaragücü bastırsın tamam da; 1973-74 Kupa Galipleri Kupası'nda ilk turda Rangers'a 0-4 ve 0-2 yenilip elendiler. Ligde ise 16 takım arasından 14 olup, son anda düşmekten kurtuldular. Sonraki sezon 6. olsalar da Babi'nin dediği 76'da da ligden düştüler. Babi, dilime sokayım demiştir herhalde.

TRT televizyon, istiyoruz revizyon - Daha ne eziliyon, bastır Ankaragücü

TRT, Türkiye için yeni bir fenomendi o zamanlar. 1968'da ilk yayın yapılmış da, şarkının yazıldığı zamanlar "revizyon" dönemiydi. Bir kere 1971'de canlı spor yayınları gösterilmeye başladı. Babi'nin revizyon dediği sanırım 72 Anayasası değişikliği zamanı TRT'nin özerkliğinin kaldırılıp, tarafsız bir kuruluş olmasıdır. TRT'nin ilk dış yayını da 1972'de Münih Olimpiyatları olmuş. Yani Babi, TRT'de müsabakaları izleyip, delirip, bu şarkıyı yazmış diyebiliriz.


Bir şişe su liraya, maaş yetmez kiraya - Kasaptaki sıraya bastır Ankaragücü
Vergi geldi her kula, fakire, yetim, dula - Altımızdaki çula bastır Ankaragücü
Boşa palavra attık, kafaları oynattık - Beş yıllık planına bastır Ankaragücü
Kalkınma planına bastır Ankaragücü

Şimdi de geldik ekonomiye ama o dönemin politikalarını bilmediğim için çok şey diyemeyeceğim. Ama şu var ki 1971'de muhtıra ile bir darba daha görüyordu ülke. Partiler üstü hükümet kurulmuştu ve herhalde ekonomi düzeni bozulmuş, durumu toparlamak için vergi bindirimi yapılmıştır.

Ancak derste aklıma gelen husus Devlet Planlama Teşkilatı idi. 60 darbesi sonrası Menderes'in plansızlık yüzünden bozulan ekonomisini düzeltmek için yaratılan bir kurum olan DPT, 5 yıllık kalkınma planları sunuyordu. Bu kötü ekonomik ortamda o da Babi'den nasibini alıyordu.
Bu nasıl baldır bacak, kime kısmet olacak - Mini şortlu bayan bastır Ankaragücü

Son kıtada ise Babi'nin tamamen uçtuğunu söylemek yanlış olmaz. Sonuçta kadınlar yıllardır batılı tarzda kıyafetleri ile sokaklarda dolaşmaktadır ancak demek ki mini etek modası bu dönemlerde başlamış ilk kez Türkiye'de ama 73'ten önceki filmlerde de "mini şortlu bayan" bulabileceğimi sanıyorum. Belki de 68 ile birlikte Türk topluma giren hippy kültürü de mini şortlu bayanları ortaya çıkarmış olabilir.

Tabii günlük yaşam dışında, Türkiye'de yavaş yavaş ortaya çıkan erotik Türk sineması da bu satırların nedeni olabilir. Tüm bildiğim o tarz filmler 74-75 gibi başladı dese de kısa bir araştırmayla bu tarz filmlerin 1971'de başladığını görüyoruz. Babi de durur mu, Ankaragücü'nün bu kızlara bastıracağını bilmekte.

İşte bir şarkı bile ne kadar çok şey anlatabiliyor işte dönem hakkında, özellikle bu insan Babi olunca. Kendisinin Fenerbahçe Oyun Havası, Dünya Turu ve Disko Kebab gibi eserlerini de incelemek isterim. Belki daha sonra Fikret Kızılok'un "Demirbaş"ı ile Demirel ile Türkiye ve Dünya tarihi turu da yapabiliriz. O zamana dek, bastır Ankaragücü!

Kardeş bloglar

by 00:51:00
Kardeş blog sistemine geçmeyi düşündüğüm bu anlarda, blog'u olduğunu bildiğim iki arkadaş Denizhan ve Dilara'yı takip edeyim dedim. Ancak bu arkadaşlar bloglarını İngilizce tuttukları için, sevgili Google Chrome, hep İngilizce'yi Türkçe'ye çevirmeyi öneriyor. Benim de İngilizce yetersiz olduğu için, Türkçe okuyayım dedim ve çevirdim ama o da ne; Dilara bir yazısında şöyle diyormuş:

"Üzüntüyle haline yabancı ettik biz
İ unutmuş değilim belirli biz mi
Yoksa hepimiz az hatırladı hiç"

Dilara'yı bu ilginç dünyasında bırakıp, Denizhan'a gidiyorum. Denizhan niyeyse son yazısını Türkçe girmiş ama o kadar anlaşılmıyor ki, sayfayı Türkçe'ye çevirince, o yazısı da değişiyor. Denizhan'ın o güzel blogunun adı: "oldu bana malzeme" oluyor. Denizhan'ın "evimde hiç lig tv olmadı (bağraş bağraş)" cümlesine ise hiçbir anlam veremedim. Yine Denizhan'dan bir parça ile bitireyim yazımı:

"Şimdi, ama's, zaman açığa benim başlamak için beni araştırma için tıklayınız! Korkuyorum gerçekten onları dreading."

Hmmm

Ergenlik ve İntihar

by 00:35:00
Tabii insan ergen olunca bazı duygularını dizginleyemiyor. Yine ders çalışmanın bunalttığı bir anda, ikinci kimliğim ile Facebook'a bir gireyim dedim. O da nesi? Bir "arkadaş" status'üne şunu yazmış:

ARKADASLAAR HAKKINIZI HELAL EDİN HEPİNİZZ COOK ÖZLYCEM AMA ORDAN İZLYCEM HEPİNİZİİ KANKAAA SON VASİYETİMDR SANAAA SÖLEYİN ONAAA GELMESİN MEZARIMAA =/ =( =(

Ciddiye alan bir akraba dışında, millet genel olarak, "ehehe ßenide alsana yaww xD", "insann giderqen cagirmazz mi yha :)" tarzı yorumlarla kafa bulmuş. Ancak "arkadaş ciddi":

sencee yalan sölüoo gibimi duruoruum )=

Tabii merak ettim neler oldu diye, ve "arkadaş"ın profiline girdim. 1 saat önce takipçilerini deşifre etmiş, 3 saat önce ise Bırakın şu '' wazgeciLmezim '' ayakLarınııı Kmse özeL Üretim DeqL ;) diye bir resim paylaşmış ve "Harry Potter'ın +15 000 000 hayranı varsa Keloğlan'ın kaç hayranı var" grubuna üye olmuş.

Allah kimseye ergen intiharı denemesi göstermesin.

Kölün Bülbülü

by 23:08:00

Bir Alman kızına gönlümü verdim,
Bir sarışın, mavi gözlü geline.
Ağlayı ağlayı tükenmez derdim.
Ağlayı ağlayı bitmiyor derdim.
Nasıl oldu yolum düştü Kölün'e?



Millet 1968'de, "Savaşma seviş" sloganı ile Woodstock'ta kopar, Fransa'da sokaklarda isyanlardayken, Almanya'ya giden ilk kuşak da "Niye buradayım?" diyerek kültür şokunu sorguluyordu herhalde. En azından bu şarkı onu söylüyor. Köln'den döndükten sonra dinlemem üzücü oldu ama, Dom ve Hohenzollernbrücke'nin önündeymişcesine çektirdiği şuh pozu ile hafızalarımda yer etti. "La romantica in Köln" diye bir şarkısı da varmış ama bulamadım onu.


Yıllar sonra edit:

Yaklaşık 6 yıl sonra bu blog post'una erişimde bir artış olduğuna göre biraz Yüksel Özkasap'tan daha detaylı bahsetme vakti geldi. Özkasap, benim dinlediğim bir müzik tarzı icra etmiyor. Ancak, hayatı ve şarkılarında değindikleri ilgimi çekiyor. Özkasap, Türkiye'de doğup müzik yapmaya çalışan bir hanımefendi. İki tane 45'lik çıkarmış. Bunlardan birinin adı Giderim Gurbete Evli Değilim. Özkasap, gerçekten de o sene Almanya'ya bekar bir kız olarak gitmiş. Burada çıkardığı ilk 45'liklerden birinde Ankara Rüzgarı'nı yorumlar. Bu şarkı acayip bir şey. Gündoğdu Duran isimli janti bir bey tarafından bestlenen bu şarkı Muhayyer Kürdi makamındaymış. Ben makam bilmem ama benim kulağıma Sanat Müziği'nden daha çok bir pop hiti gibi geliyor. Özkasap'ın da yorumladığı versiyonun düzenlemesi müthiş. Almanya farkı hissediliyor. Plağın arkasında da İki Yabancı (Strangers in the Night) var. Bu plaklarda (biraz aksan dışında) Özkasap'ın Ajda Pekkan'dan bir farkı yok gibi. Aynı yıl çıkan bir başka 45'lik ise Merci Cherie. Şarkının tam versiyonunu bulamadım (bir Murat Meriç değilim) ama dinlediğim versiyondaki Malatya aksanlı Fransızca sözler ve chanson havasının insanın aklını uçurmaması elde değil.


Bu kadar pop'a yakın plakların yanında Nasıl Oldu Yolum Düştü Köln'e şarkısını yayınlıyor. Bu şarkı Almanya'da yaşamanın zorluklarını anlatırken müziği de bir o kadar yavaş ve ağırdan ilerliyor. Bir nevi arabesk doom metal. Söz ise ilginç çünkü erkek ağzından yazılmış ve Özkasap buna aldırmadan icrasını yapmış. Özkasap, daha sonra da bu yoldan ilerlemiş ve Ağlayarak Düştüm Gurbet Eline gibi şarkılar yapmış.

Yüksel Özkasap, çok fazla 45'lik yapmış ve bunların önemli kısmının isimleri dikkat çekici. Mesela Ben Yüksel Özkasap Almanya Da Neler Çektim sosyal eleştiri dozu yüksek bir şarkı gibi gelse de "Bir haftadır bir lokma yemedim, hasta oldum, yatıyorum Mehmedim" sözleriyle daha çok grip bir kadının yakınmaları tadında bir eser. Aynı konseptte bir de Verem Oldum Hasta Düştüm Köln De şarkısı var. Aldi Süd'den vitamin alırsa bir şeyciği kalmaz. Şu Alman Kızları şarkısı ise bildiğimiz Dol Karabakır Dol türküsü. Yalnız sözler biraz sıkıntılı: "Yağmur yağdı Burgaz'a, şu Almanya kızları yarım şişe gazoza..." ve "Kazdım kazdım kum çıktı, kum dibinden su çıktı, yazık oldu on bine, Alman kızı dul çıktı". Özkasap ablamız bu şarkıda oldukça ayıp etmiş.


Tabii Almanya'da olunca İngiltere'ye gitmemek olmaz: Londra Sokaklarında Ağlar Gezerim. Bu şarkı ise daha çok pop-arabesk diyebileceğimiz bir tarzda.

Din temalı şarkıları da var Özkasap'ın. Mesela Hazreti İsmail Peygamberin Kurbana Gidişi. Ancak bu şarkı öyle pek de hikaye formatında ilerlemiyor. Sen Allah´ın Aslanısın Ya Ali bu örneklerden bir başkası. Bir de Muhammed’in Mezarını Kazan Kimdir var.

Dini plaklara rağmen Özkasap ilginç bir şekilde plaklarında alkolle arasının iyi olduğunu da söylemekten çekinmiyor. Mesela, Son Tesellim Şarap Oldu. Soldaki kapakta da gördüğünüz gibi şarabının yanına sigarasını da yakmış. Ama asıl favorim yıllar önce bulamadığım ama artık internette bulunan La Romantica in Köln. Bu şarkı beni ters köşe yaptı açıkcası. Birincisi, İngilizce değil, Türkçe. İkincisi, La Romantica bir restoranın adıymış. Bakalım Özkasap ablamız ne diyor:
La Romantica, La Romantica parolamız olsun demiştin sevgilim. Bu masa uğurumuzdu. Oysa ki bunların hiçbirisi de bize uğur getirmedi. İşte senelerdir La Romantica'da sabahlara dek senin geri dönmeni bekliyorum. Ağlamaktan artık gözlerim de görmüyor ama seni yine tanırım çünkü parolamız La Romantica in Köln, La Romantica sevgilim.
Parolanın yabancı dilde olması kanımca Özkasap'ın sevgilisinin yabancı olduğunun bir işareti ama emin olamam tabii ki. Şarkı "Benim meskenim oldu Köln meyhaneleri, mahvıma sebep oldu Köln meyhanleri" diye devam ediyor. Bu arada Google Maps'te aradım bu La Romantica'yı ama öyle bir restoran bulamadım. Ancak Romantica Restaurant diye bir yer var. Merak edenler için nerede olduğunu göstermek istiyorum.


Favori plağımı ise sona sakladım. Erasmus ile Almanya'ya gidip aradığını bulamayan bir üniversite öğrencisi tarafından yazılmış gibi duran o 45'lik. İlk şarkısı Almanya'ya Geldik Hala Bekarız. İşin komiği, şarkının kahramanı şarkının ikinci kıtasında "Belçika'ya geldik hala bekarız" üçüncüsünde ise "Hollanda'ya geldik hala bekarız" diyor. Erasmus'ta Interrail yaptıysa demek. İkinci yüzünde ise öykünün devamı var: Bir Akşam Yapayalnız Öleceğim Köln'de.

Almanya'da üst üste çıkardığı plaklarla Türk diasporasında meşhur olan Özkasap'ın ünü Türkiye'ye kadar gelince anavatanda da plaklar yaptı ancak bu plaklar pek de tutmadı ve Almanya'da geri döndü. Şimdi ne yapar, ne eder bilmiyorum. Anavatana döndü mü? Yoksa Alman vatandaşlığını alıp evinde Deutschland sucht dein Superstar mı izliyor? Hayalimde ise Köln karnavalında Kölsch'leri fondip yapan eğlenceli bir teyze olarak yaşamakta.

6-7 Eylül

by 23:30:00
7 Eylül 1955 tarihli Milliyet gazetesine bakıyorsun. İlk sayfada isimsiz bir yazı. Başlık "Doğrusu bu: Kahramanlık". Mantıklı başlayıp, korkunç bitiyor:

Falikaryaların kahramanlıktan anladıkları bu ise, sonları yaklaşmış demektir.

Haberi okumaya devam ediyorsun. Milliyet'in yorumlaması çok ilginç:

İstanbul, dün bütün semtleriyle "Atatürk'e bağlılığını" dalga dalga haykırmıştır. Öyle ki bütün Türkiye'nin heyecanı bir kalb halinde bu asil ve vakur nidada toplanıyordu.

Dakika dakika hadiseler var. 17:20'de Taksim'e yürüyüş, 18:05'de ilk dükkan yakılıyor. Bir saat içinde Taksim'den Tünel'e tüm Rum dükkanları yakılıyor. 19:30'da Karaköy'de, Sirkeci'de, Eminönü'de hareketler başlıyor. Milliyet sabah, 2. baskıyı yapıyor. Yeni eklenen haberde, bir alt başlık: "Hadisede Kızıl Tahriki Var". Ama haberde buna hiç değinilmiyor. Günah keçisi çoktan belirlenmiş.

Daha neler neler var, bol bol komplo, muamma bir Oktay Engin ismi, İstanbul Ekspresi vs. Sonuç olarak yağma, talan, tecavüz ve ölüm. Binlerce deney görmüş ülkemden, üzücü bir manzara. Belki sonra yine yazarım bu konuda.

Olacak O Kadar - Bir kahkaha tufanı

by 22:46:00


Bir aşağıdaki post'u yazarken, Ortadoğu ve Balkanlar'ın en komik programı "Olacak O Kadar"ı izliyordum. Levent Kırca yine formunda:


Klasik sarhoşumuz sahnede. Hem de bu sefer komaya giren bir zenciden organ nakli oluyor. Acaba hangi organ? Tabii o organı takana dek bayan doktorlar elleri ve kollarıyla boy konusunda espriler yapıyorlar. Hatta bir doktorun dudağı uçukluyor. Ahahaha, gülmekten yazamıyorum ya (Hatta sonraki bir skeçte yine organ esprisine değinmiş Kırca, işi biliyor usta). Dur dur, neyse sonra zenci uyanıyor da organını arıyor. Hatta bu bölüm burada kesiliyor da, devamı haftayaymış. Eyvah ya Lost'u zor bekliyorum, bunu nasıl bekliyeceğim :( 

Sonracıma Kürtler var. Bunlar hırsızlık yapıyor. Aksanları da Kürt aksan
ı; ikide birde "Babo" diyerek Kürt olduklarını vurguluyorlar. Sonra polis basıyor. Bunlar da diyor ki "Biji biz bişi yapmıyoruz, biji açılıma geldik" diyor, polis de bunları serbest bırakıyor. Sonra Kürt ne dese beğenirsiniz; "Ne idüğü belirsiz bir açılım sayesinde bak kurtulduk". İlahi Levent Kırca.

Ergenekon'u dinleyen ailenin, bize masal anlatıyorlar deyip, bari çocuk gibi davranalım diyerek "yağ satarım, bal satarım" oynamaları yine kıvrak zekasının bir ürünü Kırca'nın.


Son olarak da Roman açılımı sırasında, bizim çingenelerden birinin "Oo, başı çekenim geliyor" dedikten sonra ötekisinin "Ooo, başı tutanım geliyor" diyip gülmeleri beni zevkten uçurdu. O ne ince bir gönderme!! Hele Çingeneler "Aboo!" diye şaşırmıyorlar mı her şeye. Ah ah, bazıları, mesela Adanalılar der ya "Abo deriz biz." hayır canım, bak Romanlar diyor onu. Size ne oluyor? Sonunda da çingenelerden biri başbakanın cüzdanını çalmış. İşte Levent Kırca, yine o klişeleşmiş kalıpları ne güzel kullanmış. Başımızdan hiç eksilme sen e mi! (Bunları yazarken bir de homoseksüel esprisi geldi, o da oldu, bir an çok korkmuştum çünkü olmaz diye)

5 yıl sonradan gelen not:


Bu yazı nedendir bilmem ama çok tık alıyor. Levent Kırca'nın ölümünden sonra da gözle görülür bir şekilde görüntülenme sayısında bir artış yaşandı. Ben de yıllar sonra gelip, bir iki ufak şey daha karalamak istedim.

O zamanlar yazdığım eleştirilerin hepsinin arkasında durmakla beraber, bu yazıdan kısa bir süre sonra Olacak O Kadar, Fox'tan kaldırıldı. Bu kararın "reyting" kisvesi altında "politik mizah"a yönelik baskıcı bir tutum olduğunun herkes farkında. Zaten Fox'un, Kırca'ya bu yasaktan kısa zaman sonra politik olmayan bir dizi yapma şansı vermesi de kanal yöneticilerinin Kırca'dan umudu kesmediklerini gösteriyor.

Ancak son döneminde Levent Kırca maalesef güldüremiyordu ve en azından politik bir şeyler yaptığında - her ne kadar ben beğenmesem de - bir alıcısı vardı. Öte yandan, bu düşüşte Kırca'nın çok da suçu yoktu aslında. Mizah inanılmaz hızlı değişen bir şey, özellikle bu sosyal medya döneminde. Cem Yılmaz bile, ki çok severim, bu döneme adapte olmakta zorlanıyor. Olacak O Kadar mizahının artık alıcısı kalmamışken ve AKP hükümeti gitgide demokrasiden uzaklaşırken, Kırca'nın mizahı önce amiyaneleşti ama o da yeterli olamadı. Politik görüşü gitgide radikalleşirken, uslubü de aynı şekilde sertleşirken ("bir karı buldum, düzücem" dediği konuşmasını unutmadım - sonra özür dilediğini de eklemek lazım) kendisi gözlerden düştü gitti.

Hakkını verelim. Kırca, bir mimik ustasıydı. Tiyatro severdi. Makyajdan anlardı. Yaratıcıydı. 1990'larda ise taşlama ve espiri dengesini Türkiye'de en iyi - ya da tek - ayarlayan insandı. Maalesef, benim gençliğime çok parlak bir dönemi denk gelemedi. Politik olarak fikirlerimiz pek uyuşmasa da parasal sıkıntılara rağmen eğilip bükülmemesini severdim. Bir muzur çocuk gibi Fatih Altaylı'yı çileden çıkarmasında da eğlenmiştim (canlı canlı izleyebildiğim için mutlu olduğum anlardan biri). Aklımda ise Ayşe Arman'a hastalığı sırasında verdiği, ayakları yere basan ropörtajı var. Biraz buruk bir tad bıraktı giderayak ama iyi ki vardı.

Emo'lar arasında bir gün

by 21:48:00


İnsan Ege T., Fercan K., Renin C., Abla gibi arkadaşlardan arada sıkılıyor ve yeni arkadaşlar arıyor. Ben de Emo arkadaşlar bulayım dedim, hem de Facebook'ta. Şimdi size yeni arkadaş grubunda geçirdiğim bir günü anlatayım.

Abuk abuk isimli 26 tane arkadaş ekledim, iki kız dışında kimse kim olduğumu sormadı. Onlar da ekledikten sonra sordu zaten.


Birisi 90'lı olduğunu yazmıştı, kouşurken 13 yaşında olduğunu söyledi. Erkek arkadaşıyla çok mutluymuş, 43 gündür çıkan çift dershanede tanışmış. Kim olduğumu soran öteki arkadaş ise paylaştığım Manga videosunu önce beğenip, yorum olarak da "sn kimsin yaa olumm" yorumu yaptı. Onun dışında "Mr Platonik", "Dadlu Bela", "Ciksim Tikkyim" vb. isimli bir çok arkadaşım oldu.

NoLdi La e-okuL sNa çöktün mü? xD diye bir grup var. Gittim üye oldum, ikide birde soru soruyorlar. Bileni üyeyi ise ifşa ediyorlar. Sorular genel olarak, "6 kibrit çöpüyle, 3 eşkenar üçgen nasıl yapılır?" "elimdeki elmaların yarısını ve bir yarım elmayı ahmet'e verdim, geriye kalanın yarısını ve bir yarım elmayı mehmet'e verdim, bir elma kaldı, kaç elma vardı?", "ikinciyi geçen kaçıncı olur?" tarzı sorulardı, bir ara dersi bıraktım onlara sardım açıklası.

Hatta ve hatta "Bu sene Altın Ayı'yı kim kazanmıştır?" sorusuna en hızlı ve doğru cevabı verdiğimi de gururla söyleyeyim.

Bir çok fake account var tabii ki benim gibi ama çoğu erkek toplamak için. Bunlardan birinde şöyle bir muhabbet geçti. Ramazan arkadaş bir resme "Çok hoş" demiş, ben de altına "Fakee!" yazdım, benden sonra SeFa arkadaş şöyle demiş:

"bencede fakeee bazı abazalarıı oyuna getiriolar iştee 'yasin, efe, adige ,ramazan ' çok komiksiniz yaaa...:D"

Ee Ramazan da durur mu, yapıştırmış lafı:
"ULAN ORTAOKUL ÇOCUĞU

YAZDIKLARIMI HERKEZ GÖRMESE BEN VERİR VERİŞTİRİDİM

BİZ ABAZAYIZ DA SEN NESİN ?
SEN GİT MAYMUNUNU TOKATLA , ÇORUM LEBLEBİSİ"

Son olarak da şunu diyeyim; Ege T.'ye de arkadaşlık teklifi yolladım ama beni hiç umursamadı, buradan onu kınıyorum ve diyorum ki; "Biz neden FéRRjaN, yaqıshıklı ege xD, Daddlu BéLa AbLa vs. olmuyoruz ki?!?!"

Neden blog?

by 22:24:00
Neden blog?

Özellikle 59RS ile A notkasından B noktasına yaptığım yolculuklarda aklıma bir şeyler geliyor, film izlerken, dizilere göz gezdirirken, bir kitap okurken ya da herhangi bir şeyde kafamda ampuller yanıyor. E sonra bir yere koyayım da kaybolmasın diyorum.

İşte bu bu blog bunun için var, kendime dosyalar koymak, komik ya da ciddi bir şey olduğunda not almak, size de göstermek. Twitter'a yazsam 160 karakter, ekşisözlük de havaya giremiyorum. Burası iyidir, iyi. İlk post'un tarihinin de 1 nisan olacak olması ayrı güzel.

Haydi bakalım!
Blogger tarafından desteklenmektedir.